Her yanım Ebru Yaşar reklamlarıyla dolu... Gittiğim yol kenarlarındaki direklerde, evimin çaprazındaki binada, her yerde... Uzun zaman önce başladı bu akılalmaz promosyon. Ucuz laptop satan elektronik marketlerin kampanyaları bile bu derece 'promote' edilmiyor. İnsan ister istemez düşünüyor... Ne var acaba albümde? Öyle ya, albümler eskiden olduğu gibi iyi paralar kazandırmıyor yapımcılarına. Gerçi yapımcıya bakıyorum, Erol Köse... E 'Delidir'... Mantık aramamak lazım. Geçtiğimiz hafta masamın üzerindeki zarftan Ebru Yaşar albümü çıkınca 'Hah demek ki soruların cevabını bulacağı gün bugünmüş' dedim. Bir süredir ünlü şahsiyetler, bu albümle ilgili görüşlerini twitter'da paylaşıyorlar zaten. Benim için referans oluşturan yorum Demet Akalın'dan geldi. Doğuştan süpervizör olduğunu daha önce de yazdığım Akalın, albümdeki bir iki şarkının çok başarılı olduğunu söylemiş. Bakalım öyle mi deyip, taktım CD'yi bilgisayara, ufak bir servet ödediğim yeni kulaklıklarımı da kulağıma... Dinledim, dinledim...
Ne mi düşünüyorum?.. Ebru Yaşar, önyargılarımdaki gibi vasat bir iş yapmamış. Şarkılar çok iyi seçilmiş. Kayıtlar pırıl pırıl. 'Mican' albümün bonusu. Ebru Yaşar, beste de yapmış (hiç fena olmamış hem de). Bir Sezen Aksu şarkısı olan Delidir'in Kürtçe ve Arapça versiyonları da kulağa çok hoş geliyor. Özetle ben başarılı buldum. 'Delidir' Ebru'ya çok yakışmış, Ebru bu albümle kendini bulmuş, çok da iyi olmuş...
Saf müziğin keyfi bambaşka...
Salı akşamı Küçükçiftlik Park'ta Sir Elton John'u dinledim. Club House ismi verilen bölümde, etrafımda birbirinden seçkin isimlerle seyrettiğim konser, benim için farklı bir deneyimdi. Uzakdoğu Mutfağı'ndan örnekleri tadıp, içkimi yudumlarken izlediğim Elton John sahnede devleştikçe devleşti. Emprovizeler inanılmazdı. Yaylılar ve vokaller, benim için Sir'den sonra gecenin en zevkle izlenen isimleriydi. Elton John'un çaldığı piyanonun tonu hala kulaklarımda... 'Sacrifice', 'Rocket Man', 'Good Bye Yellow Brick Road', 'Sorry Seems to be the Hardest Word' ve tabii ki 'Candle in the Wind'... Huzur dolu ve eşsiz bir konserdi benim için... Bir kez daha anladım ki, iyi müzisyenler sahnedeyken hiçbir sahne şovuna ihtiyaç yok. Saf müzik her şeyin üstünde.
Biz sensiz ne yaparız Yaşar?
Bu hafta gazeteler, internet siteleri, yazılı ve görsel tüm medya için çok ama çok kötü bir haftaydı. Hepimiz, 3 Temmuz saat 00:58'de twitter'a düşen bir tweetle şok olduk... O andan, bu yazıyı kaleme aldığım şu ana kadar kendime gelebilmiş değilim. Tweet'i atan Yaşar, içeriği şöyle; 'Bir daha hiçbir gazete, dergi, yazılı, görsel medyaya ropörtaj vermeyeceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim'. Düşünüyorum fakat işin içinden çıkamıyorum... Nasıl olacak, nasıl yapacağız da bu işin altından kalkacağız?.. Yaşar'ın röportajları olmadan gazeteler, dergiler nasıl çıkacak? Ya TV kanalları? Nasıl program yapıp, haber bülteni hazırlayacaklar? Medyamızın olmazsa olmazı, vazgeçilmezimiz Yaşar, bizi onsuz bıraktı... Acımız büyük...
Not: Değerli, çok önemli, müstesna şahsiyet Yaşar Beyefendi'nin attığı tweet'in içerisinde geçen 'ropörtaj' kelimesi tashihte gözümüzden kaçmış değildir. Beyefendiye olan saygımızdan, attığı tweet'i hiçbir karakterine dokunmadan yayınladık. Bunun sebebi karaktere verdiğimiz önemdir...