Hatırlarsınız… Soyunma odasında tüm Milli Takım oturmuş, Fatih Terim’in son taktiklerini dinliyordu. Kimler yok ki takımda… Hakan Şükür, Suat Kaya, Ertuğrul Sağlam, Engin İpekoğlu, Recep Çetin, Gökhan Keskin, Saffet Sancaklı, Abdullah Ercan, Oğuz Çetin... Bir ufaklık girer içeri ve beslenme çantasından çıkardığı çikolataları tek tek dağıtır oyunculara. Son olarak da merakla ve büyük bir sessizlikle, ellerini göğsünün üzerinde bağlamış olan Terim’e… Aynı sessizlikle çıkar gider odadan. Fatih Hoca arkasından bakakalır bir süre. Loş, boş ve çıt çıkmayan koridorda yürüyen çocuğa seslenir ‘Hey arkadaş… Sağ ol!’... Reklam sıcacıktı. Etkisi büyüktü ve yanlış hatırlamıyorsam ödüller de almıştı. Yıl 1995... Milli Takım’ın tarihinde ilk kez katıldığı Avrupa Kupası’na gideceği, Hoca’nın efsaneleştiği günler... Yıllar sonra, bundan birkaç ay kadar önce bu reklamın yeni versiyonunu çekme teklifi geldi Terim’e. Yine Milli Takım sorumluluğunu tekrar aldığı ilk günlerde. Uzun uzun görüşmeler yapıldı. Fulya Terim, menajer edasıyla yönetti bu süreci.
Gelin görün ki ücrette anlaşılamadığı için sonuca ulaşamadı proje. İddia o ki, bunun sebebi Terim’in istediği ücretle, işin maliyetinin 1 milyon liranın üzerine çıkması…
DOĞRU PAZARLAMA VE SONUÇLARI
Kardeşinin aksine popülerlikten uzak bir adamdı, kaba tabirle vitrinde olmayan müzik işçisi. Bir anda her ay 10’un üzerinde solo iş yapan yıldıza dönüştü o işçi. Bu, “Kenan Doğulu’nun kardeşi”nden “Ozan Doğulu”ya dönüşümün hikâyesi aslında. Belki de son yılların en akıllıca pazarlanan ürünü Ozan. Mevcut yetenek ve bilginin doğru paketlenerek sunulmasından bahsediyorum. 10 yıldan fazla Sezen Aksu’nun orkestrasını yöneten, Bengü ve Sıla’yı sektöre kazandıran, Ferhat Göçer’in o özlenen sound’unu yaratan ve elini çekmesiyle birlikte yokluğu çok net anlaşılan bir adamdı zaten Ozan. Gelin görün ki, gerektiği gibi paketlenip satılmadığı için biraz ‘mat’tı duruşu. Etrafındakilere katma değer sağlamaya devam ederken kendini fark edince müthiş ‘parlama’ başladı. Doğru proje bulundu. Popüler ve ‘müzikten nasibini almış kişiler’ Ozan’ın şarkılarını seslendirecekti. Bu süreçte sessiz ama çok doğru adımlar atıldı. Logo yaratıldı mesela Ozan için. O logo, albümünden klibine, case’lerden kulaklığı’na her yerde boy gösterdi. ‘Ben markayım’ cümlesinin gizli söylemiydi bu aslında. Akabinde, ulusal ve uluslararası markalarla ‘değerine değer katan’ işbirlikleri. Starım diye geçinen onca popçu evde otururken şehir şehir gezdi memleketi, hatta dünyayı. Son darbeyi ise kendine yaptığı görsel yatırımıyla vurdu. Kerameti kendinden menkul popçular gibi gezmek yerine aylarca kendini kapattığı spor salonundan fitness model gibi çıktı. Her anlamda iyi paketlendi Ozan. Bu sebepten 31 Aralık gecesi millet tek işi zor bulurken 3 ayrı yerde sahne alacak… İşte gözünüzün önünde gerçekleşen pazarlama başarısı!
USA’YA UÇAN 2500 GÜMÜŞ 'KELEBEK'
Bir filmden çok daha ötesi artık ‘Kelebeğin Rüyası’. Milli mesele bir anlamda… Dünyanın en büyük ve prestijli sinema organizasyonu olan Akademi Ödülleri yolunda adım adım ilerliyor. Geçtiğimiz hafta Vakko’nun, ürettiği özel eşarplarla bu sürece destek verdiğini okumuştunuz basında. Şimdi de diğer sponsor Atasay’ın desteği söz konusu. Bu desteğin gelişimi çok hoş. Filmi çok seven Çiğdem Kamer ve eşi Cihan Kamer, arkadaşları Sedef İybar aracılığıyla Yılmaz Erdoğan ve Belçim Bilgin’e ‘Bu işte bizim de tuzumuz olmalı’ mesajı gönderiyor ve buluşmalar sonrası tam 2500 gümüş, üzerinde kelebek ve nazar boncuğu detayları olan bileklik hazırlanıyor özel olarak. ‘Bizim kelebeğin rüyası’ gerçekleşebilsin diye…