Tarih, otoriterleşerek güçlenen devletlerin güçsüz adaletini anlatan sayfalar dolusu metnini önünüze yığarken, şaşmaz biçimde otoriter yönetimlerin kudretinin çelimsiz adalet sistemine dayandığını görmek zorunda kalırsınız...
Bu yüzden Hrant Dink davası kararı, geçmişin zorba devlet aklının işlekliğinin nasıl parıldadığını gösterdiği kadar günümüzün propagandist 'demokratikleşme' söyleminin ardındaki adalet profilini de ortaya koymuştur.
Gördük ki referandum sonrası katı ve sert bir zırh giyerek yekpareleşen yargı sistemi, hukuk ve adaleti gözetmemiş ve geleneksel devlet-içi koyu karanlıkları 'aklamıştı'.
Yani iktidarın büyük iddiası, yargı dönüşünce ülkemize uğrayacak 'demokrasi' gelmediği gibi kadim yargı zihniyeti tahkim edilmiş veçhesiyle karşımızdaydı.
Tabii ki sıkı çelişki şuydu; anti terör söylemiyle her türlü siyasi etkinlik, dolayımsız biçimde ve aksini sizin ispat etmekle mükellef olduğunuz, soyutlaşmış 'terörist ve örgüt üyeliği' suçlamasıyla paranteze alınırken; yakın tarihimizde örgüt bağlantısı bulunmayan biricik dava Dink Cinayeti olmuştu.
Ve yargının gözüne günümüzde yaşamın bütün alanlarını ele geçiren 'totaliter şeytani organizma', 'örgüt üyeliği ve dallı budaklı bağlantıları' bir türlü görünememişti.
Elbette devletin 'zorba' bekasının varlığı söz konusu olunca şanlı 'örgüt bağlantılarına' kamuya dair ağır optik kusur muamelesi yapılır ve 'yok sayılırdı'.
Ya da şöyle diyebilirdik; siyasi muhaliflerin adeta 'kırıma' tabi tutularak cezaevlerine yığdığı, siyasetçi, gazeteci, yazar, öğrencilerin 'terör örgütü' suçlamasıyla ayda 1000 kişiye devlet adına soruşturma açıldığı ülkemizde Hrant Dink cinayetinin faillerinin resmi eşkallerine ulaşmamız pek de olası görünmüyordu.
Özel yetkili mahkemelerin 2008-2010 yılları arasındaki dava bilançosu 68.108 dosyaya varmışken, bütün ülkede siyasi muhalif düşüncenin ahtapot gibi sarıp sarmalanarak, siyasi etkinliklerin terörist eylemle özdeşleştirip 'itibarsızlaştırılarak' cezaevlerinde tutulduğu zamane iklimi, bu cinayetin devletin içine yuvalanmış faillerine öyle kolay uzanamazdı.
Hele hele 'Hrant Dink anması' düzenlemenin terör örgütü propaganda faaliyetlerinden biri sayarak, Trabzon'daki 5 genci ve pankartını açtıkları Genç-Sen'i terör örgütü kabul ederek geçen ay özel yetkili mahkemenin 6 yıl 3 ay hapis cezası verdiğini hatırlayalım.
Bu davadaki örgüt üyesi suçlamasındaki delilin 'sanıklar Deniz Doğruer ile Cem Giray'ın yağmur altında uzun uzun yürüdükleri ve sohbet ettiklerinin görülmesi' olduğunu da...
Demek ki istenirse 'örgüt üyeliği' bağlantıları bu kadar sarih ve kesin tespit edilebiliyormuş...
Ama artık görmeliyiz ki; Türkiye, dünya hukuk literatürüne 'aylar öncesinden bilinen, çığlıklar atarak gelen, bütün ülkenin seyrettiği cinayet' olarak yerleşen Hrant Dink davasının zihinsel arka planını deşip çıkartmaktansa, Hrant Dink Anması düzenleyen gençleri cezaevine yollamayı elzem buluyor.
Adalet kimse için az ya da çok olmayandır, ya hepimiz için vardır ya da hiçbirimiz için olmayacaktır.