Zamanın arsız ruhunun üzerlerine çullandığı dünya gençliği, babalarının ve dedelerinin sahip olduğu iş ve güvenceden mahrum edilerek 'istihdamsız ve lüzumsuz kalabalıklar' olarak sokaklara yığılmaya karşı tepkilerini yükseltiyorlar.
İngiltere'-den Kolombiya'ya, ABD'den Tunus'a, İsrail'den Almanya'ya, Şili'den Yunanistan'a gençler 'ancak parayla satılan şeylerin hak olduğunu iddia eden sisteme' insan olmanın beraberinde getirdiği 'temel haklardan' vazgeçmeyeceklerini protestolarla haykırıyorlar.
İfade özgürlüğünün kurumsallaştığı ülkelerde hükümetler ne kadar rahatsız olsalar da gençlerin protestolarını 'terör örgütü etkinliğinden' ayıran demokratik sınırlara ve haklara dokunamıyorlar.
Oysa hızla piyasa toplumuna dönüşme telaşındaki Türkiye'de ise kamusal alanda üniversite öğrencilerinin düşünce ve ifade özgürlüğü ağır cezalarla 'suçlaştırılıyor'.
'İfade özgürlüğünü' dikenli telle saran Terörle Mücadele Yasası gençlerin toplumsal sorunlarla arasına 'cezai mesafe' koyarak hak temelli görüşlerin açıklanmasını yasaklıyor.
Türkiye'deki F-Tipi Cezaevleri ise pankart açan, stant açan, Tekel işçilerine destek veren, Deniz Gezmiş anmasına katılan, puşi takan, Hopa olaylarını protesto eden öğrencilerle dolu.
Parasız eğitim, harç, barınma gibi talepleri içeren protestolar, toplantılar, basın açıklamaları; kamu makamları tarafından sertçe engellemekle kalmıyor, terör örgütü üyesi suçlamasıyla sonlandırılıyor.
Çağdaş Hukukçular Derneği'nin hazırladığı raporda sadece 500'e yakın öğrencinin terörle mücadele kapsamında tutuklu olduğu açıklandı.
Raporda özellikle 2010 yılının ortalarından itibaren üniversite öğrencilerine baskı uygulamalarının şiddetine ve pankart açıp, slogan atan öğrencilerin 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yasası'na göre değil, Terörle Mücadele Yasası kapsamına sokulduğuna dikkat çekiliyor.
Ve Ankara'da Hopa olaylarını protesto eden yine içlerinde üniversite öğrencileri öğrencilerinin de bulunduğu 28 kişi için 'terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla dava açıldı.
Radikal Gazetesi'nden Mesut Benli'nin haberinde şüphelilerin evlerindeki basketbolcu tişörtü, not defterleri, sert plastik boru, bayrak sopaları, Georges Pulitzer'in 'Felsefenin Temel İlkeleri' kitabı ve birçok kitap 1970'li yıllardan kalan 'yasak kararlarıyla' örgütsel delil ve doküman sayıldı.
Demokratik düzenin varlığının tek göstergesi 'muhalefet etme hakkı' artık yaygın bir resmi uygulamayla terörist faaliyet parantezine alınırken sokaklardaki ne solcu öğrenciler ne de muhalif örgütlenmeler, dünya rekoru kırdığımız terörist sayımıza eklenmekten kurtulamıyorlar...