Türkiye hakikaten tuhaf bir ülke. Hem sizi yorup kendinden kaçırtıyor hem de ondan uzaklaştığınız andan itibaren size sürekli kendini hatırlatıyor. Bir hafta boyunca uzaklarda, başka bir dünyadaydım, biliyorsunuz. 'Türkiye perhizi' yapmak için ve zihnimi dinginleştirmek için Fas'a gittim. Beni çok şaşırtan, zaman zaman utandıran müthiş diyarlarla karşılaştım orada. Hem ülkemi özledim, hem de ona çok kızdım.
Fas deyince Arap, Afrika, sömürge gibi kelimeler üşüşmeye başlıyor insanın aklına. Halbuki karşımıza çıkan yer, müthiş gelişmiş, huzurlu ve altyapısı sağlam bir ülke. (Demokratik değil tabii ama kral hakkaniyetli ve halk tarafından sevilen bir lider) Fransız egemenliği Fas'a dil, yol, altyapı gibi katkılar sunmuş ama kültürünü yok etmemiş. Saraylardan, camilere, benzin istasyonlarından en ücra köşelerde karşınız çıkan lokantalara kadar İslam mimarisi, geleneksel kıyafetler ve geleneksel mutfak otantikleşmeden, capcanlı yaşıyor.
Bizim seyahatimiz Kazablanka'dan başladı. Esasen Hollywood'da bir stüdyoda çekilen kült film Kazablanka'nın ünlü barı Ricks'in sonradan inşa edilmiş haline tav olan turistlerden değilseniz bu şehirde en çok dikkatinizi çekecek olan yapı, okyanusun kıyısında yer alan devasa Hasan II Camii.
Kral 2. Hasan tarafından yaptırılan, Fransız bir mimarın tasarladığı cami dünyanın en büyüklerinden. Bu gün maalesef 'İslamofobia' adı altında bazı Batı ve Batıcılar tarafından unutturulmaya çalışılan İslam medeniyetinin görkemi ve estetiğini insana yeniden hatırlatıyor.
***
İbadet eden bir Müslüman olmamama rağmen caminin içinde gözyaşlarımı tutamadım. Böylesine güzel ve bütün şehri kucaklayan bir ibadet yerinin insanın ruhuna nasıl huzur verdiğini görüp hayıflandım. Bizim ülkemizde din ve inanç ne kadar da kirletildi. Nasıl büyük bir 'öcü' nesnesine dönüştürüldü...
Oysa bu gün Türkiye İslam dünyasına örnek olan bir ülke. Ama biz ne yapıyoruz? Bir yandan 'gericilik' diye uyduruk bir korkunun peşinden sürüklenerek bu tarihi yok etmeye çalışıyor, diğer yandan o tarihi besleyebilecek her türlü çalışmadan da kendimizi alıkoyuyoruz.
Dedim ya, Türkiye tuhaf bir ülke... Kazablanka'da bir akşamüzeri bu büyük camiyi gezerken işte bu düşüncelerle meşgul olup durdum. İstanbul'a böyle bir caminin çok yakışacağını düşündüm. 'Acaba' diye geçirdim içimden 'Başbakan Erdoğan bu camiyi gördü mü? İçinden 'Türkiye'de böyle bir camii inşa ettirmeliyim' diye geçirdi mi?
Uyduruk butik oteller ülkesi Türkiye
Fas'ta beni en çok etkileyen iki şehir ülkeye Türkçe'deki ismini veren Fes ve İspanya'nın karşı sahili Tanca oldu. Beat kuşağına ev sahipliği yapan, Hispano-Arap şehri Tanca ne kadar Akdenizli bir şehirse Fes de o kadar üç hükümdarlığa başkentlik etmiş ve zamanın ortaçağda durduğu tipik bir İslam şehri.
Tanca'yı daha sonra anlatacağım. Burada insanı zamanın yüzyıllarca öncesine ışınlayan Fes'in üzerinde durmam şart. Şehrin en dikkat çekici kısmı 'kadim kent'. Burası ulaşımın eşeklerle sağlandığı daracık ve labirenti andıran sokaklardan oluşan, Karayevan Camii gibi önemli eserlerin bulunduğu, hiç bozulmamış bir şehir.
Fes başta olmak üzere eski Fas mimarisinin en önemli özelliği dışarıdan duvar olarak görülen sokakların o duvarların arkasında müthiş iç bahçelerle çevrili konaklar barındırması. İslam mimarisinde iç avlu şart. Fes gibi yüksek medeniyet görmüş kentlerde evlerin çoğu 'riad' denen görkemli konaklar ve o konakların birbirinden güzel avluları var.
Biz bu görkemli riadlardan birinde kaldık. Müthiş çiniler, estetik bir havuz ve aslına uygun inşa edilmiş odalarla insanın nefesini keser güzellikteydi 'Fes Salam' adlı konak. Konağın sahibine sorduğumuzda 'bu riadlarda şehirde 600 tane var' dedi. Aklıma bizde 'butik otel' diye fahiş fiyatlara hizmet veren zavallı tesisler geldi. Uyduruk oteller bize 'butik' adı altında kakalanıyor. O otellerin sahipleri bir zahmet Fas'a gelip butik otel ne demekmiş, bir görsünler!
Not: Fas'la ilgili anlatacaklarım bitmedi. Fes, Tanca, çölde geçirdiğimiz gece ve Marakeş'ten daha çok hikaye var. Devam edeceğim.