Uludere faciasının gazetelere yansıdığı gün gerilimin buralara geleceği belli olmuştu aslında. O gün Taraf'ı elime aldım, baş sayfada büyük puntolarla yazılmış 'Devlet halkını bombaladı' manşetini gördüm ve 'ah' dedim içimden, 'Ah bu manşet çok ağır, çok peşin hükümlü!'
***
Evet, Uludere'de 35 sivil hava operasyonuyla bombalanmıştı, evet bu çok feci, affedilmez bir faciaydı, evet o gün Mehmet Baransu MİT kaynaklı bir istihbaratın bu bombalamaya sebep olduğunu iddia ediyordu ancak Baransu'nun iddiası doğru bile olsa ortaya devlet emir-komuta zinciri içinde insansız hava uçaklarını harekete geçirdi ve bile bile sivilleri bombaladı sonucu çıkmıyordu. Ya devletin içindeki derin odakların planladığı bir komplo, ya örgütün sivilleri yanıltması ya da basbayağı bir hata vardı ve neticesinde bir felaket yaşanmıştı. Her üç ihtimalin sonucunda bu işin sorumluları en sert şekilde elbette cezalandırılmalıydı. Ama... Yukarıdaki üç senaryo için de 'Devlet halkını bombaladı' lafı çok ağırdı. Doğru ama eksikti. Çünkü bu laftan devlet bilerek ve isteyerek halkının üzerine bomba attı anlamı çıkıyordu. Tıpkı Papa'nın hikayesi gibi. Hani Papa uçaktan iner inmez gazeteciler, 'Genelev'i de ziyaret edecek misiniz?' diye soruyorlar, o da 'Burada genelev var mı?' karşılığını veriyor. Gazeteler ertesi gün sadece bu cümleyi manşet yapıyorlar...
***
Bazı yorumcular Başbakan'ın kendini devlet yerine koymaya başladığını, mücadele ettiği sistemin ta kendisine dönüştüğünü iddia ediyorlar. Bu tespitin baş tarafına ben de katılıyorum. Evet, Başbakan kendini her şeyin hakimi olarak görüyor. Kendini devletle bir tutuyor. Taraf'ın manşetini de o nedenle böylesine kendine yönelik algılıyor. Bu yanlış. Yanlış olduğu gibi Erdoğan'ı Erdoğan yapan özelliklerden de kopartan bir tavır. Böyle olmasa o manşete soğukkanlılıkla 'devlet bunu organize bir şekilde bilerek ve isteyerek yapmadı ama yanıltma ya da zafiyet her ne ise bulup, sorumluları cezalandıracağız'' der, özür diler. Öte yandan Başbakan'ın mücadele ettiği sistemin kendisine dönüştüğü tespiti doğru değil bence. Çünkü Erdoğan, sistemi önemli ölçüde dönüştürdü. Askeri vesayetle Türkiye tarihindeki en büyük mücadeleyi verdi. Belki tamamen bitiremedi ama ciddi mesafe aldı. Artık Başbakan'ın emrinde, ona bağlı bir Genelkurmay Başkanı var. Zaten kendini devlete tamamen hakim hissetmesinin, kendini devlet yerine koymasının temel nedeni de bu.
***
İşte bu dürtülerle çok sert karşılık verdi Başbakan Taraf'a. Böyle olunca Taraf daha da sertleşti. İnanılmaz bir restleşme, inatlaşma çıktı ortaya. Ben Taraf'ın Uludere olayıyla ilgili tavrını ilk günden itibaren provokatif ve yanlış bulsam da Başbakan'ın Taraf'ın arkasında emeller, ameller aramasını en az o kadar yanlış buluyorum. Bu restleşmeyi büyük bir üzüntü içinde izliyorum. Taraf ve Başbakan Erdoğan birbirine zıt dünya görüşlerini temsil etmiyorlar. Aksine! Bazı konularda gazetenin ve hükümetin çizgisi ayrı düşüyor olabilir, öyle olmalı da zaten. Özellikle son dönemde demokratik adımlar yerine güvenlik politikalarına ağırlık verilmesini eleştiriyor mesela Taraf. Ben de bu eleştiriye katılıyor ve çok önemsiyorum ama neticede AK Parti hükümeti Türkiye'de çok önemli adımları gerçekleştiren bir hükümet. Bugün artık darbecilerin, ülkeyi savunmak yerine askerleri siyasetçileri fişlemekle görevlendirenlerin yargılandığı bir ülke Türkiye. Bunu AK Parti Hükümeti, Taraf ve demokrasi ve insan haklarına inanmış bir kısım medyayla birlikte yürüyerek başardı. Taraf, bir Aydınlık değil, Taraf bir Odatv değil! AK Parti de darbelerin üzerini örten, sivilleri emanetçi gören köhnemiş bir parti değil. İkisi de demokrasiyi hedefliyor. Hükümette zaman zaman iktidar rehaveti ya da muktedir kibri olsa da, Taraf yer yer saldırgan ve çok yıkıcı muhalefet yapsa da ikisi zıt yönlere bakmıyorlar. Bugün İlker Başbuğ sorgulanabiliyorsa, bu milletin üzerinden darbeyle geçip gidenler nihayet yargılanabiliyorsa Erdoğan'ın kararlı mücadelesi sayesinde. Ama bu mücadelenin başarısında Taraf'ın cesur gazeteciliğinin de payı var!