Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmayı dün AKŞAM’da ‘Dünyaya 4 mesaj’ diye manşet yaptık.
Erdoğan ABD’ye, “Seçimlerin ardından, bölgemizde ortaya çıkan belirsizliği ortadan kaldırmak için diplomasi ve uzlaşma kanallarının sonuna kadar açılması” çağrısı yaptı.
AB’ye “Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum tarafını şımartmaktan vazgeçin, hakkaniyete dayalı bir anlaşma yapabiliriz; bu AB’nin kendi içinde yaşadığı krizi de çözer” mesajı verdi.
İsim vermeden, “Halklarını kardeş, kendilerini dost gördüğümüz tüm bölge devletleriyle, yeni dönemi birlikte kurmak istiyoruz. Kimseye karşı ön yargımız, husumetimiz yok” dedi; ki kanımca bu mesaj ‘sırasıyla’ Suudi Arabistan, Mısır ve BAE’ye; hatta İsrail’e yönelikti.
Ekonomi mesajlarını da, ağırlıkla dış piyasalara yönelik okudum: “Güven ve kredibilite kazanımına daha fazla odaklanacak, ülke risk primini düşüreceğiz. Uluslararası yatırımcılarla bizzat görüşeceğim.”
Erdoğan mesajlarına, Dağlık Karabağ krizinin Türkiye’nin desteğiyle Azerbaycan zaferine ve Rusya ile işbirliğiyle ‘anlaşma ve ateşkese’ dönüşmesine atıfta bulunarak başladı.
Sonra sözü Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’e getirdi.
Ki bunların ilk ikisinde de ‘Rusya’ bir aktör olarak var.
Ardından, söze “ABD’deki seçimden sonra” diye başlayarak ‘hakkaniyetli çözümlerde birlikte çalışma’ çağrıları yaptı.
Bugüne kadar Türkiye üzerinde çok şey denendi.
Ancak;
Ne meydana gayrimeşru aktörleri sürmek;
Ne çatışma;
Ne ‘havuç-sopa’ taktiği;
Ne de yaptırım tehditleri işe yaradı.
Aksine ittifaklar zayıfladı, dostluklar zedelendi.
Yeni ihtiyaçlar yeni çözümler gerektirdi.
Tanımsız ilişkiler, işbirlikleri gelişti.
Şimdi bunların içinden ‘meşruiyeti zedeleyen’ unsurları ayıklamak; meşru ilişki ve işbirliklerini ‘yeniden tanımlamak’ için bir fırsat var.
ABD’nin AB üzerindeki ağırlığı ve AB’nin de Biden yönetiminden ‘büyük beklenti’ içinde olması;
ABD’nin BAE, S.Arabistan ve Mısır ile İsrail üzerindeki etkinliği ‘Biden dönemi’ni önemli hale getiriyor.
Kanımca Erdoğan da, bu dönemde bir ‘yeni uzlaşma’nın ortaya çıkabileceğini düşünüyor.
Ve Türkiye’nin ‘adil’ çözüm’e dayalı tavrını en önce, en açık ve en samimi biçimde ortaya koyuyor.
‘Kendi çözümlerini geliştirebileceği’ mesajını verdikten sonra!..
Altını çizeyim;
Erdoğan, Biden yönetimine göre politikalarını değiştireceğini söylemiyor.
Aksine, politikalarını değiştirecek olanlara kapı aralıyor.
Bu yönde bazı başkentlerden ‘olumlu’ sinyaller geliyor.
Bazı ‘utangaç’ adımlar da dahil...
Biraz daha adımlar sağlamlaşsın, ayrıntılara gireriz...
İPLİKLER PAZARA ÇIKARKEN ‘ORGANİZE SUSKUNLUK’...
İyi Parti (İP) Kurucular Kurulu üyesi ve İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, partisinin Genel Başkanı Meral Akşener’e yönelik suçlamalarını, FETÖ ilişkisinden HDP işbirliğine taşıdı.
Bunlar ‘lafın gelişi’ iddialar değil.
Kanımca ‘yeni öğrendiği’ şeyler de değil.
Bu süreci AK Partililer sadece ‘muhalefette çatlak’ diye takip ederse;
CHP’liler sadece ‘ittifaka zarar veriyor’ diye tepki verirse;
İP’ye oy veren merkez sağ ve milliyetçi seçmen sadece ‘tipik bir bölen olayı’ olarak bakarsa, yanlış olur.
Bu süreçler, ‘bazı partiler neden kurulur’ sorusunun cevabını içeriyor.
İsimler çoğu zaman sadece ‘bir kişi adı’ değildir...
Birçoğu daha önce hiç tanışmamış olan ‘kurucular’ın ve birçoğu geçmişte ‘liderlik’ mücadelesi vermiş ‘yönetici’lerin bu tartışmada ‘tek söz söylememiş’ olması da sadece ‘parti disiplini’ ile izah edilebilir değildir.
Bu ‘organize suskunluk’, karşıtlık ve taraftarlıkla bakmadan, üzerinde düşünmeyi gerektiriyor.