Ülkemizde tek parti diktatörlüğünün yıkıldığı günden bu yana yapılan her seçimin iki kutbu vardı: Çağdaşlar-gericiler. Bu durum zaman değiştikçe laik-antilaik, ilericiler-yobazlar şeklinde de isimlendirildi. Kendini halktan üstün gören despotik zihniyetin yaptığı bu tanımlamanın işaret ettiği tek şey vardı: Bir tarafta dinine, devletine, örfüne bağlı olduğu için ezilen halk, diğer tarafta atadan toruna ayrıcalıklı bir krem tabaka. İşte bu yüzden CHP ve uzantıları darbecilerin yardımı olmadan asla iktidara gelemediler.
Lakin bugünkü denklem başka. CHP "gerici, yobaz" söyleminin kendisini bir karış bile yukarı taşımadığını görünce hiç olmazsa seçimlere kadar takiyye yapmaya karar verdi. Bu vaziyete en çok bozulanın Kaftancıoğlu ve türevleri olduğu çok açık. İftar masalarında el açıp âmin demekten usanır oldular. Neyse ki sayılı gün çabuk geçiyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir seçim denklemi terör örgütünün taleplerini vaat cetveline yazanlar ile terörü yok etmeyi vaat edenler arasında kuruluyor. Haftalardır gazetelerde, televizyon ekranlarında adeta siyasi figürlermiş gibi PKK elebaşlarının sözleri tartışılıyor. Kandil'deki terör ağaları "14 Mayıs seçimi Öcalan'ın özgürlüğüne giden yolun başlangıcıdır" diyor. HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan Kılıçdaroğlu'nu ağırlamadan saatler önce aynı sözleri meydanlarda bağırıyor. Sonra da 6'lı koalisyonun cumhurbaşkanı adayıyla kameralar karşısına geçip "her konuda mutabıkız" diyor.
Kılıçdaroğlu, teröre destek veren belediyelere kayyum ataması yapılmasına son vereceğini, Demirtaş'ı serbest bırakacağını, terör tanımını AGİT'e göre yapacağını, yerel yönetimlerde özerkliğin gerçekleşeceğini bir çırpıda vaat olarak sayıyor.
900 şehit verdiğimiz Hendek terörü sırasında devletimize katil ve soykırımcı iftirasını attıkları için görevlerinden alınan üniversite hocalarının acilen atamalarının yapılacağını söyleyen Kılıçdaroğlu'na, Babacan "yetmez" diyor: "FETÖ'cüler dahil tüm KHK'lılar görevlerine dönmeli". Kemal Bey'in danışmanı Recep Cengiz bunun da yeterli olmadığını, 15 Temmuz'dan sonra kovulan asker ve savcıların da işbaşı yapacağını müjdeliyor.
Seçimlere kurduğu yedek partiyle girmeye çalışan koalisyon ortağı HDP'nin kesilen damarlarına kan gelmiş olacak ki vaatlerini sıralıyor: TSK derhal Irak ve Suriye'den çekilecek, Diyanet kapatılacak, din dersleri kaldırılacak.
Öyle görünüyor ki yamalı bohça koalisyonu iktidar olursa, 15 Mayıs sabahı şöyle bir Türkiye'ye uyanacağız: -Gerçi ülkenin adı hâlâ Türkiye olarak kalır mı? Bu vaatlerle zor görünüyor- Teröristbaşı sabah saatlerinde İmralı'dan ikametgâhına doğru yol alırken, Pensilvanya'dan bir iblis İstanbul'daki daimi konutuna yerleşmek üzere özel uçağına biniyor. FETÖ'cülerin tamamı askeri birliklerde insan avına çıkarken, savcılar koğuşların kapısını açarak tüm teröristleri serbest bırakıyor. PYD Ankara'ya özel temsilcilik açıp, Hükümet ile Teröristan arasındaki ilişkilerin resmi düzeyde yürütülmesini sağlarken; Ermenistan artık Karabağ diye bir sorunları kalmadığını, bundan sonra Van ve çevresinin topraklarına katılma mücadelesine hız vereceklerini açıklıyor.
Bir korku filmi sahnesi değil. Bunların hiçbirisi abartı da değil. Mesela Savcımız Selim Kiraz'ı şehit eden teröristlere övgüler düzdüğü için dün tutuklanan DHKP-C yandaşı Ezgi Yıldız'ın CHP'li İBB'de insan kaynakları uzmanı olarak çalıştığı ortaya çıktı. Yani personel alımlarını bu kişiye teslim etmişler. Peki, şaşırdık mı? Hayır. CHP'li belediyeler muhtemel iktidarlarının bir ön gösterimini sunuyorlar bize. Üstelik sonuna kadar hoyratça, pervasızca.