Tarih: 15 Mart 2015.
Yer: Süleyman Şah Türbesi’nin olduğu Karakozak Köyü.
Olay: IŞİD militanları türbeyi korumakla görevli 38 askerimizden birini esir alıyor ve aynı Ürdünlü pilota yaptıkları gibi, canlı yayında infaz ediyor.
Bu kulağa nasıl geliyor?
Bundan yaklaşık 20 gün sonra, yani 15 Mart tarihinde böyle bir şey yaşansa Türkiye’de neler olur, tasavvur edebiliyor musunuz?
Süleyman Şah Türbesi’ni taşımak ve oradaki 38 askerimizin can güvenliğini sağlamak için yapılan operasyonu eleştirenlere sesleniyorum! IŞİD böyle bir katliama imza atsaydı neler söyleyecektiniz? Bugün tek kişinin bile burnu kanamadan, karşılıklı bir çatışma yaşanmadan başarıyla tamamlanan operasyon sonrası yapılan eleştirilere bakar mısınız?
Neymiş, ‘Türk toprağı terk edilmiş’... Neymiş, ‘Türkiye toprağı satılmış’!
El insaf!
Karşımızda yarın ne yapacağı öngörülemeyen bir terör örgütü varken, bütün dünya bir olmuş Türk ordusunu savaşa sokmak için uğraş verirken, başarılı bir operasyonla bütün riskleri bertaraf eden bu hamleyi takdir etmek yerine ‘vur abalıya’ yöntemi seçiliyor.
Tek bir Türk askerine zarar gelseydi neler yaşanacaktı, düşünebiliyor musunuz?
Bu tablonun aynısı Musul Konsolosluğu çalışanlarının rehin alınması döneminde de yaşandı. Muhalefet yine, hükümeti IŞİD’e destek vermekle, 'terör örgütü' dememekle suçladı. Olayın ne kadar hassas olduğu anlatıldığı halde, eleştiriler çığ gibi büyüdü. Ancak, aynı ‘Şah Fırat’ operasyonunda olduğu gibi, tereyağından kıl çeker gibi rehineler IŞİD’in elinden kurtarıldı.
Türkiye’nin, dünya devletlerinin kan dökmeden, çatışmadan tek bir hamle yapamadığı, tanımlanamayan vahşetlerin, katliamların yaşandığı bu bölgede, kendi vatandaşlarının tırnağına zarar gelmeden böyle bir operasyonu gerçekleştirmesini takdir etmek gerekmez mi? Bu tür konular siyaseti kaldırmaz, çünkü ulusal güvenlik meselesidir.
OPERASYONU PARALEL ÖRGÜT ERTELETTİ
Bu arada, bir çift söz de operasyonun zamanlamasını eleştirenlere!
Hatırlarsınız, 30 Mart seçimleri öncesi bu ülke, tarihin en büyük vatan hainliğiyle karşı karşıya kaldı. Dışişleri Bakanlığı’nda Süleyman Şah Türbesi ile ilgili yapılan çok gizli toplantı, paralel örgüt tarafından dinlendi ve servis edildi. Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da bu dinlemeyi televizyon ekranlarından deşifre etti.
Belki de bu tür hainlikler yaşanmasa bu operasyon çok daha erken yapılacaktı.
Sen önce chp’ye el koy
Günlerce ‘paralel örgüt’ün sosyal medyadaki uzantısı 'fuatavni' ile CHP’li vekiller arasındaki skandal yazışmaları yayınladık. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’a yönelik suikast planını yazdık. Bu vahim olayın CHP içinde nasıl bir etki yapacağını merak ederken, partinin 2 numaralı ismi Gürsel Tekin konuştu ve seçim vaadi olarak, bu yayınları yapan gazetelere el koyacaklarını söyledi.
Paralel ittifakla ilgili niye suskun?
Partisinde sıkıntıların, kavgaların, suçlamaların yaşandığı dönemlerde suskunluğu ile tanınan Tekin’in bu çıkışı, bugüne kadar hararetle savundukları basın özgürlüğü iddiasının da sonu oldu. Diktatörlükle suçladıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından, CHP’ye yakın medyada kendisiyle ilgili yapılan tüm hakaret ve aşağılamalara rağmen böyle bir açıklama duymadık. Bu tablo karşısında kimin diktatörlük özlemi çektiğini de görmüş olduk. Benim asıl merak ettiğim, partiden istifa eden Birgül Ayman Güler’in ‘paralel örgüt’le ittifakı itiraf ettiği 12 maddelik bildiri karşısında Gürsel Tekin’in neden sessiz kaldığı. Bugün cevval kesilen Tekin, bu açıklamalar sonrası Birgül Ayman Güler’e el koymayı düşündü mü acaba?