HDP ve Kandil’in sorumsuz ve şımarık tavırları yüzünden Kobani bahanesiyle şehirlerde sergilenen vandalizm görüntüleri barış umutlarına büyük zarar verdi. Çözüm sürecinin başladığı ilk günden bu yana acılarını yüreklerine gömerek barışa destek veren Türkiye toplumu, tarifi imkânsız bir kandırılmışlık duygusu yaşıyor. Bir taraftan IŞİD’in katliamlarını lanetlerken şehirlerde taşla kafa ezen, diri diri insan yakan barbarların IŞİD’i aratmayan görüntüleri toplumu ürküttü.
Ama ne yapalım ki önümüzde barıştan başka güvenli bir liman da yok. Evet Kandil’e güvenilemeyeceği, HDP’nin ise normal bir siyasi parti olmadığı aşikâr. PKK’nın Stalinist baronlarının hâlâ devrimci halk savaşı hayalleriyle yanıp tutuştuğu açık. HDP ise silah ve şiddet olmadan da siyaset yapılabileceğini henüz bilmiyor ya da beceremiyor.
Talihsizliğe bakın ki HDP çözüm sürecinin ortağı olmasına rağmen, başından beri çözüme karşı olan MHP’nin gösterdiği sağduyuyu gösterememiştir. Bu arada CHP’nin de HDP ile zımni bir ittifak kurarak şehirlerdeki barbarlığa sessiz kalması ve de IŞİD yalanlarıyla bu şehir terörüne benzin dökmesi tam bir basiretsizlik örneğidir.
Bu yüzden de toplumun öfkelenmesi son derece normal. Ama unutmayalım ki eğer konjonktürel olumsuzlukları her an şiddete dönüştürebilen PKK olmasaydı zaten çözüm sürecine de ihtiyaç olmazdı.
Madem barıştan başka bir seçeneğimiz yok, İmralı-Kandil-HDP üçgeninde Kandil’in patolojk şiddet halini, HDP’nin şımarıklığını tespit edeceğiz ama başka aktörler olmayacağına göre üzerlerini tümden çizmeden bu barış treninin raydan çıkmasını engelleyeceğiz.
Son provokasyonlarda 41 vatandaşımızın büyük bölümünün dehşet uyandıracak işkence yöntemleriyle öldürülmesi çok haklı olarak toplumdaki öfke dalgasını yükseltmiş, iktidarı da yeni güvenlik arayışlarına itmiştir. Ama unutmayalım ki provokasyonların esas amacı toplumsal öfkeyi yükselterek, siyaseti nefes alamaz hale getirerek çözüme olan güveni zedelemektir.
Şimdi adım adım örülen planlı provokasyonların tuzağına düşmeden çözüm sürecini güvenli limana ulaştırmaktır. Bilelim ki bugün kasıtlı IŞİD yalanlarıyla Türkiye hakkında oluşturulmaya çalışılan algı operasyonlarının da, Kandil’in Kobani üzerinden sergilediği şımarıklığın da bir tek hedefi var; çözüm süreci…
Çok açık ki sürecin çökmesinden kazanç uman kesimler var. Çözüme İmralı’nın baskısıyla razı olan Kandil hâlâ meşruiyeti siyasette değil, savaşta arıyor. Aynı şekilde eski Türkiye’nin aktörleri de geçmişin karanlık günlerine dönüş hayallerini çözüm sürecinin çökmesine bağlamış durumda.
Daha da önemlisi, geçmişte Türkiye’yi hep etki altında tutan uluslararası aktörler, yüz yıllık kanlı bir sorunu çözmek için tamamen ‘milli’ politikalarla üretilen çözüm sürecinden hiç de mutlu değiller.
Tablo ortada, şimdi Türkiye’nin barış ve kardeşlik adımlarından, demokrasi hamlelerinden mutsuz olan intikam koalisyonunun ezberlerini bozma zamanıdır. Şu anda Türk’ün de, Kürt’ün de kaybetmeyeceği tek yol çözüm rotasıdır.
Yani tutulan yol doğru bir yoldur. Gördüğümüz kadarıyla siyasi iktidar da çözüme kurulan tuzakların farkındadır ve çözüm sürecini barbarlara kurban etmeyecektir. Bu konuda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kararlılığı da, mesajı da son derece açık: “Öyle derin yapılar var ki engellemek istediler. Şimdi Kobani’yi bahane ediyorlar. Ama bu süreci deldirtmemekte kararlıyız. Başarırsak Türkiye uçuşa geçer.”
Şimdi yapılması gereken bütün barbarlıklara rağmen özgürlük-güvenlik dengesine halel getirmeden, Türklerin ve Kürtlerin önüne bir yılda bir gelen çözümü selamete ulaştırmaktır.