Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’nin 26. Dönem 3. Yasama Yılı açılış töreninde yaptığı konuşma oldukça önemliydi. Tabii son günlerin netameli meselesi olan referandum konusuna da geniş bir yer ayrılmıştı.
Öncelikle, Türkiye’nin Irak’taki tüm kesimlerin güvenliği, huzuru, refahı için yaptığı çalışmaların Kuzey Irak Yönetimi nezdinde karşılık bulmamasının yarattığı üzüntü dile getirildi. Gerçekten de Türkiye pek çok sıkıntılı dönemde bölgenin ve yönetimin yanında durmuştu. Böyle ciddi bir kararda Türkiye’nin yok sayılması gerçekten de hayalkırıklığı yaratmıştı.
Hamlenin kimlerin işine yarayacağı ya iyi düşünülmemiş, ya da ciddi bir aks değişimi tercih edilmişti. Bu girişimden Kürtlere, Araplara ve Türkmenlere bir hayır gelmeyeceği açıktı.
Dolayısıyla, Türkiye’nin yanı başında bir fitne kuyusunun kazılmasına Ankara’nın seyirci kalması beklenemezdi. Kerkük üzerinden bir tehdide de göz yumulamazdı. Erbil’deki Kürdün hakkını savunmak için Kerkük’teki Türkmen’in hakkını yok saymak gerekmiyordu.
Güvenliğin ve refahın formülünün birlikte, bütünlükte, dayanışmada arandığı bir dönemde bu tür ayrılıkçı heveslere kapılmak, en başta Kürtlere bir haksızlıktı. Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi umuluyordu.
“Konunun daha tatsız noktalara varmadan, bir an önce suhuletle ve sağduyuyla çözümü en büyük arzumuzudur. Kuzey Irak Yönetimi, yaptığı yanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde, Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecek” deniyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’nin açılış töreni gibi önemli bir mecrada Erbil’e yaptığı bu çağrı çok ciddi bir fırsattır.
Türkiye referandum öncesinde ve sonrasında bu yanlış adımın önlenmesi için elinden geleni yaptı. Belki henüz referandum gerçekleşmeden bazı önlemlerin alınması düşünülebilirdi. Ancak bu hak, karşı tarafı incitmemek, sorunu büyütmemek adına ve Erbil’in sağduyu ile davranacağı umularak kullanılmamıştı.
Türkiye referandumdan sonra da hem kararlılığını göstermeye ve haklılığını anlatmaya, hem de sorunu çözmek için kanalları açık tutmaya çalışıyor. Duygusal veya reaksiyoner bir tutumdan ziyade, hasarı telafi etmeye uğraşıyor.
Tabii bunun gerçekleşmesi için Türkiye’nin tek taraflı çabaları yeterli değil. Erbil’in bu mesajların ihtiva ettiği fırsatları iyi görmesi ve karşılık vermesi şart.
Türkiye bölgede yaşayan tüm halkları esirgemek adına aklıselimi işaret ediyor. Türkiye’nin bugüne kadar bölge halkları adına faydadan başka bir tasarrufu olmamıştır. Irak ve Suriye’yi bu hale getirenlerden medet ummak, kara gün dostu, güçlü komşu Türkiye’ye sırt çevirmek kimseye yarar sağlamaz.
Aşılamayan krizler bölgeyi daha da karmaşık ve sıkıntılı hale getirirken, sorunların aşılması işbirliklerini daha da güçlendirir.
Bu krizin aşılması ile pozitif bir gündemin bizleri bekliyor olacağını umuyorum. Ancak aşılamaması durumunda da Türkiye gerekli hamleleri yaparak süreci kendi lehine çevirmeyi başaracaktır.