ABD’de, eski Maliye Bakanı Zafer Çağlayan’ın Rıza Zerrab davasında yargılanması kararı üzerinden henüz iki gün bile geçmeden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun olaya balıklama dalması, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun Selçuk hattının ışıkgördü töreninde “Recep Tayyip Erdoğan” sloganı atan halkı “adam olun biraz” diye azarlaması, Grup Başkanvekili Altay’ın Arakan’a sahip çıkan tek ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Hanım’ın bölgeye ziyaretini saptırıcı sözleri ve tabii ki Genel Başkanvekili Tanrıkulu’nun SİHA’larla ilgili infial uyandıran açıklamaları, CHP’nin kuruluş yıldönümüne sıkıştırabildiği birkaç hadise oldu.
Oysa, Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’ye dönük bir operasyon olduğu ayan beyan ortada olan bu olaya dair değerlendirmesi, 17/25 Aralık operasyonunu tertip edenlerin aynı zamanda 15 Temmuz darbe girişimini kotaranlar olduğu, bu işin altında nasıl hesaplar olduğunu gayet iyi bildikleri, iddiaların TBMM’de araştırılıp zaten sonuca bağlandığı şeklinde olması gerekmez miydi?
Ülkeye patronları hesabına çökmeye çalışan, 250 vatandaşın katili örgütün bir kumpasının ABD’de yeniden canlandırılması çabasına bu kadar aleni payanda olma görevi bir ana muhalefet partisine mi düşer? Hem de kuruluşunun yıldönümünde…
Başkan Kocaoğlu’nun ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ismiyle tezahürat yapan millete kızmasının nedeni ne olabilir? Kendisinin dediği gibi, o seçilmiş bir belediye başkanı ise, Sayın Erdoğan da yüzde 52 ile seçilmiş meşru bir cumhurbaşkanıdır. Kendisine saygı bekleyen bir kişinin halka hakaret edecek denli öfkelenmesi, siyasi adabın içinde kabul edilebilir mi?
Ya Arakan’a bizzat First Lady Erdoğan tarafından götürülen yardımlar konusunda, daha önce “Erdoğan Lahey’de yargılanacak” diyen Grup Başkanvekili’nin rahatsızlık bildiren sözlerini nasıl yorumlayacağız? Dünyanın her yerinde liderlerin eşleri çeşitli faaliyetlerde bulunurlar ve bu son derece saygıdeğer karşılanır. Kimsenin aklına da “bunu kimin adına yapıyorsun” diye sormak gelmez. Ama “yeni” CHP’nin aklına hemen geliyor.
Kimse kusura bakmasın, bu CHP, Atatürk’ün kurduğu CHP değil. Bu radikal çürüme, bir süreliğine Erdoğan’a dönük nefret söylemiyle örtbas edilebilir. Ama ilanınihaye bu ortaoyunu sürdürülemez.
Mesele, Cumhurbaşkanı Erdoğan veya AK Parti’ye zarar verilmesi değildir. Ne MİT operasyonu, ne 15 Temmuz darbe girişimi, ne de ABD’de sergilenen son oyun öncelikli olarak Erdoğan ve AK Parti’yi hedeflemektedir. Hedef Türkiye’dir. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.
Türkiye ekonomisinin, bankacılık sisteminin, PKK’ya cansuyu verilmesinin ve sınırımızda bir terör koridoru oluşturulmasının hedeflendiği operasyonel hamlelere karşı, bir ana muhalefet partisi nasıl muarızların sözcüsü olabilir?
Atatürk yaşasaydı, böyle bir tavır içinde olabilir miydi? Hatay’ın anayurda bağlanması sürecini hatırlayınız. “İngiliz ve Fransızlarla başımızı derde sokmayalım” diyenlere karşı Atatürk nasıl kararlı bir tutum göstermişti. Ve bugün Suriye’nin şu durumunda Hatay’ın anayurt sınırları dışında kalmasının nelere yol açacağını bir tahayyül ediniz.
Bugün yaşadıklarımız bundan farklı değildir. Ama bir ana muhalefet partisinin milli duruşuna en muhtaç olduğumuz günlerde, tartıştığımız, maruz kaldığımız söylemlere, zaaflara bakınız.
Ben CHP’nin iktidar alternatifi olarak, diri, güçlü, yerli ve milli olmasını isteyenlerdenim. Her parti için bunu arzu ederim. Mesele, siyasi rekabet değildir. Mesele bir beka sürecinin tam ortasında, CHP’nin ülkeyi sürüklemeye çalıştığı acz durumudur.