Fransa’da, özellikle başkent Paris’te yaşanan “Sarı yelekliler” ayaklanması Türkiye’de de birçok açıdan ilgiyle izleniyor. 2013’te acı biçimde deneyimlediğimiz Gezi olayları hatra geliyor. Batı’nın “Türkiye’de diktatörlük sivil direnişle sarsılıyor” yaygarasını ve çifte standarta rahmet okutacak tarafgirlikleri yaşayanlar, bu olaylarda yitirdiğimiz canları, uğradığımız ağır hasarı anımsıyor, Paris olaylarına da bu gözden bakıyorlar.
Liberal demokrasinin krizinden yakınanlar ve deva olarak “bir türlü meydana gelmeyen devrimin” yolunu gözleyen sol entelijensiya, dünyanın neresinde bir ayaklanma olsa, hele bir de bu ayaklanma seküler tonda ise, ellerinde tuzlukla koşturmak için hazır bekliyor. Gezi’de de Bodiou ve Zizek ellerinde tuzluk Gezi’nin enerjisi üzerinde peydahlanmışlardı. Simon Critchley’in “fazla pasifist” bulduğu Zizek epey coşkun destekler atmıştı o sıra. Oysa Chantal Mouffe, muhabirin tüm çabasına rağmen Türkiye’de bir diktatörlük olduğu kanısında değildi.
Şimdi, bir başka ayaklanma laboratuvarı yanı başlarında kuruldu. Ben henüz bu konuda benzer isimlerden bir makale okumadım. Bir “oh olsun” haletiruhiyesi içinde değilim ve böyle yaklaşanlara da samimiyet duymuyorum. Çünkü her olay “eşsiz”dir ve önce yaşananı ciddi şekilde anlamak gerekir. Kaldı ki insanların öldüğü olaylar bunlar.
Sokağa inenlerin dörtte üçünün taşralı sağ kesim, muhtemelen Le Pen destekçileri olması sol entelijensiyanın işini epey zorlaştıracaktır. Merkez sağ ve solun son seçimlerde silindiği Fransa’da “şirketlerin adamı” denen Macron’a mesih edasıyla sarılanların, ona karşı ayaklanan sağcı taşralıları makul bir yere yerleştirip destek atmaları kolay değil. Ancak, sokağa inenlerin dörtte biri ise sol kesimden geliyor. Fransız sol elitinin değerlendirmelerini merakla bekliyorum.
Her türlü zor, karmaşık olayda bizleri hatalı bir pozisyondan koruyacak olan ilkelerdir. Benim bu konudaki ilkem, şiddetsizliktir. Siyaset kanallarının açık, iktidarları seçimle değiştirmenin mümkün olduğu bir düzende hiçbir nedeni şiddet uygulamak için geçerli bulmuyorum. Horkheimer’ın 68 olayları için dediği gibi, zayıf bir demokrasiyi korumak ve geliştirmek, şiddet sonrasında kurulması garanti olan diktatörlükten (bknz. Fransız ve Bolşevik devrimleri) yeğdir.
Bu ilke böyleyken, Fransa ve Avrupa’da merkez siyasetin halktan kopması, AB’nin reforme edilememesi ve bürokratik dev bir kabuğa dönüşmesi, alt ve orta sınıfın gittikçe fakirleşmesi halkta biriken öfkeyi kullanışlı hale getirebilir.
Tuzlukla hazır bekleyenlerin sadece “söz üstünlüğü bağımlısı” entelijensiya olmadığı da açıktır. Artık devletlerarası mücadele, terör örgütleri, ekonomik saldırılar ve toplumsal olayların kullanılması şeklinde tezahür ediyor çünkü.