Kemal Bey, darbeci askerlerin yol vermesiyle havalimanından çıkıp Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine doğru gittiğinde aklından neler geçiriyordu, bilinmez. Ancak keyifli bir akşam geçirdiği anlaşılıyordu. Ayaklarında terlik, elinde kahveyle televizyonun karşısına kurulmuş hali zaten bunu açık bir şekilde gösteriyordu. Artık zamanın geldiğini geçiriyordu içinden herhalde, yeniden CHP’ye gün doğuyordu. Sabah olunca bambaşka bir gün olacak, darbenin şafağında CHP’ye gün doğacaktı!
Fakat, gece sabaha dönerken işler bambaşka bir hâl almaya başladı. Yakın tarihimizde hiç olmayan şeyler oldu; bir siyasi lider, Tayyip Erdoğan, milleti darbeye karşı direnmeye çağırıp kendisi de uçakla İstanbul’a hareket etti. Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, “darbecileri vurun” emri verdi. İlk kez bir genelkurmay başkanı başına dayalı silaha rağmen darbeye katılmayı reddetti, komuta kademesi de aynı şekilde cuntacılara karşı direndi; ilk kez MİT, ölü taklidi yapmak yerine darbecilerle göğüs göğüse çatışmaya girdi.
FETÖ’nün darbe kalkışması, yakın tarihin en şiddetli darbe girişimlerinden biriydi. Savaş uçakları ve helikopterlerle TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Özel Kuvvetler Merkezi başta olmak üzere devletin ve milletin üzerine görülmemiş bir ateş gücüyle saldırıldı. Erdoğan liderliğinde darbeye karşı millet direndi, ordu ve emniyet direndi. Sonunda kazandı.
Bu tablo karşısında Kemal Bey’in keyif kahvesi de acı bir tat vermeye başlamış olsa gerek. Savaş uçakları, helikopterler, tank ve toplarla kalkışılan bir darbe başarısız olmuş ve failler lağım fareleri gibi yakayı ele vermişti!
CHP’nin her sıkıştığında yardımına koşan ordu içindeki vesayet odakları böylece başarısızlığa uğramış ve bir dönem böylece sona ermişti.
Kemal Bey’in ağzındaki acı tat bu gerçeğin idrakinden başka bir şey değildi. İşte o gün bugündür CHP’liler Genelkurmay başkanlarımızdan tutun, MİT Müsteşarı’na, hatta millete düşmanlar. Darbenin şafağında CHP’ye gün doğmadığı içindir TSK’ya düşmanlıkları.