Başbakan Erdoğan ile Mesud Barzani’nin cumartesi günü Diyarbakır’da gerçekleştireceği büyük buluşmaya gelen tepkilerden bana ilginç gelenini başlığa çıkardım. Sosyal medyada pek çok kişi Başbakan Erdoğan’a şöyle seslenmiş; “Barzani senin dengin mi? Bir bakanı veya bir müsteşarı gönder Diyarbakır’a, Barzani ile o görüşsün!”
***
Bu sözlerde bir tepkiden, eleştiriden daha çok bir şaşkınlık hali daha ön planda; Türk başbakanının Barzani, Talabani veya herhangi bir Kürt liderle eşit ilişki kurması şaşkınlıkla karşılanıyor. Bu bakış açısının birkaç kişiyle sınırlı olduğunu düşünmüyorum; toplumun hâlâ önemli bir kısmı Kürtlerle eşitlik fikrine alışmış değil; eşit bir ilişki onlara yabancı ve garip geliyor; zira bu, kendilerine çok uzak bir duygu; bu yüzden olsa gerek bir şeylerin yanlış gittiğini düşünüp sorunu Türk başbakanında görmeye başlıyorlar. “Barzani’yle eşit ilişki kuran Başbakan kusurlu” sonucuna ulaşıyorlar.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Barzani ziyareti için “Tabu yıkan ziyaret” değerlendirmesi bu açıdan önemli; Başbakan Erdoğan’ın bugüne kadar siyasi varlığı ve şahsiyeti yok sayılan, inkâr edilen Kürt toplumunun bir temsilcisiyle yan yana gelmesi siyasi hayatımızın alışılagelen bütün kalıplarını zorluyor, siyasi alışkanlıkları yerle bir ediyor.
***
Bu tarihi randevunun asıl önemli yanı Kürtlerin tarihi, kültürel ve simgesel değerlerinin yadsınmadan, dışlanmadan gerçekleşmesi. Başbakan Erdoğan, daha önce de Barzani ile yan yana gelmişti; ancak bu kez farklı olarak Barzani eksiksiz bir “Kürt lideri” olarak ağırlanıyor. Diyarbakır, Kürtler için kültürel olmaktan çok siyasal bir simgedir. Kürt toplumunun bağımsız siyasal mücadelelerini simgeliyor. Diyarbakır buluşması, bu gerçeği gören, kabul eden bir iradenin artık Ankara’da ortaya çıktığını gösteriyor.
Diyarbakır’ı dışlamak Kürtleri, Kürtlerin siyasi varlığını dışlamak anlamına gelir; Diyarbakır randevusuyla Erdoğan, Kürt toplumuyla, onun siyasal temsilcileriyle eşit bir ilişki kurma kararlılığını yansıtıyor.
Diyarbakır ziyaretini basit bir seçim yatırımı olarak görüp değerlendirenler, maalesef bu buluşmanın “tarihi” özelliğini ıskalarlar.
Türkler ve Kürtler Cumhuriyet’in kuruluşunda kuramadıkları eşit ilişkinin temelini bugün atıyorlar. Çözüm süreci yeni dönemin başlangıç adımı oldu; Diyarbakır buluşması ise Başbakan Erdoğan’ın vurguladığı gibi bu sürecin “taçlandırılması” anlamına geliyor.
Diyarbakır ziyaretini çözüm sürecine karşı göstermek, AK Parti’nin, Kürt siyasetini zayıflatacak bir hamlesi olarak değerlendirmek bana göre büyük resmi görmemizi engeller. Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’nın bu konudaki çıkışı çok önemli; Zana, Diyarbakır buluşmasını Başbakan’ın “seçim yatırımı” olarak değerlendirenleri eleştirerek, bu ziyaretin tarihi olduğunun altını çizdi. Ahmet Türk’ün, Barzani’yi itibarsızlaştırmaya yönelik açıklamaları da Kürt siyaseti içinde bence pek karşılık bulmadı. Türk, bu konuda yalnız kaldı. Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’ın Barzani’nin evi olduğunu açıklarken, Osman Baydemir de Barzani’yi karşılamaktan şeref duyacağını açıkladı.
***
Barzani’ye en çirkin saldırılar ise BDP’ye “dost” çevrelerden geldi. Türk milliyetçilerinin ve TSK’nın “aşiret lideri” diye geçmişte aşağıladığı Barzani’yi, bugün beyaz Türkler, solcular ve sözde BDP’ye yakın isimler “ağa, mafya lideri” gibi nitelendirmelerle aşağılıyorlar. “Sınıfsal” bir kılıf uydurmaya çalıştıkları bu değerlendirmelerin arkasında eski devletin pis yüzü açıkça görülüyor.