Anayasa Mahkemesi için önemli bir şanstı; düşünce özgürlüğüyle terör propagandasının ayrı şeyler olduğunu, arada “ölüm” ile “yaşam” gibi devasa bir fark bulunduğunu anlatabilir; dahası, akademilerde okutulacak muhteşem bir karara imza atarak, bu ülkenin siyasi ve toplumsal hayatına önemli katkılarda bulunabilirdi.
Zira bugün Türkiye’nin en önemli sorunu düşünce özgürlüğü ile terör propagandası arasındaki çizginin belli olmayacak düzeyde silinmiş olmasıdır.
Peki Anayasa Mahkemesi ne yaptı? 793 şehit verdiğimiz PKK’nın kanlı çukur terörüne destek çıkan, “devleti katil, PKK’yı özgürlük hareketi” ilan eden “barış akademisyenleri”ne “terör propagandası” üzerinden verilen cezayı bozarak hak ihlali kararı verdi. Bu kararla AYM, terör örgütünün şehirleri kana boğan eylemlerine, kalkışma ve silahlı isyan hareketine destek olmayı bir “hak” olarak normalleştirmiş oldu.
Oysa PKK’nın 7 Haziran seçimlerinin ardından başlattığı “çukur terörü”, yakın tarihimizin en kanlı dönemlerinden biri oldu. Terörü kırsaldan şehirlere yayan PKK, mahallelere çukurlar kazanarak “öz yönetim”, “özerk devlet” ilan etti. DAEŞ terör örgütünün Irak ve Suriye’de sivillerin arkasına saklanıp canlı kalkan yaptığı modelin aynısını PKK Güneydoğu’da gerçekleştirdi. Güvenlik güçleri, sivillere zarar vermemek adına, uzun süreye yayılan operasyonlar yüzünden büyük kayıplar verdi. 9-10 ay gibi bir sürede güvenlik güçleri 793 şehit verdi.
Bu tablo karşısında “Barış akademisyeni” adı verilen gruptakiler ne yapmışlardı? Terör örgütü PKK’yı bırakalım kınamayı, “çukur” eylemlerine arka çıkarak devleti bölgede “Kürt halkını katletmekle, soykırımdan geçirmekle” suçlamış; yalan yanlış, çarpıtılmış -üstelik Kandil’in çağrısı üzerine kaleme alınan- bir bildiriyle kamuoyunun karşısına çıkarak açık bir şekilde terör destekçiliği yapmışlardır.
AYM’den beklenen aslında ders niteliğinde bir kararla ifade özgürlüğü ile terör propagandası arasındaki farkı iyice belirginleştirmesi ve iç barışa katkı sunmasıydı. Maalesef, bu kararla kamu vicdanı yaralandı. AYM’nin son yıllarda “bireysel başvuru” müessesesini nasıl işlettiğini ve Yargı’dan kimleri kimleri kaçırıp-kurtardığına dikkat edersek, bu müessesenin niçin ve hangi amaçla teşkil edildiğini de anlarız. İyimser olmak saflık olur.