Önce şu soruya yanıt arayalım; Kürt siyasetinde bir ayrım, farklılık veya bir bölünme söz konusu mu? İmralı ve Kandil arasında farkı var mı?
PKK sorununu yakından takip eden pek çok yazar, Kürt siyasetinde herhangi bir farktan bahsedilemeyeceğini düşünüyor. Bu kesim İmralı, Kandil ve HDP'nin bir bütün olduğunu, birbirini tamamladığını, gündeme gelen "farklılık" vurgusunun ise hükümetin kasıtlı söyleminden kaynaklandığını savunuyor.
Ne var ki bu görüş eşyanın tabiatına aykırı olduğu gibi Kürt siyasetindeki hareketliliğin gözlenmesini de daha baştan devre dışı bırakıyor. Türkiye'de kutuplaşmanın tavan yaptığını savunan, ülkenin "AK Parti ve AK Parti karşıtları" olarak ikiye bölündüğünü ileri süren yazarların, konu Kürt siyasetine gelince kutuplaşmayı unutarak "PKK bölünmez bir bütündür" sloganına sarılmaları tuhaf değil mi?
Böyle tuhaf analizlere itibar etmeyen yazarlar da var elbette; Mehmet Altan, Kürt siyasetinde farklılaşmanın yaşandığını öne süren isimlerden biri. Altan, 14 Kasım 2015 tarihli 'Ortadoğu'nun yeni modeli: Kürtler' başlıklı yazısında, Kürt siyasetinde "yerel" ve "enternasyonalist" olarak iki ayrı akımın belirdiğini savunuyor. Kürt siyasetinde bir kırılmanın yaşandığını da iddia eden Altan, bahsettiği "iki ayrı akımı" şöyle tarif ediyor: "Türkiye’deki Kürt siyasetinde ‘yerel’ ve ‘entarnasyonalist’ iki akımın belirdiğini söyleyebiliriz. Ayırım ‘laiklik ve demokrasi’ kavramlarında ortaya çıkıyor. (...)
Kürt siyasetçilerin bir kısmı, özellikle İmralı’ya gidenler, ‘barışı ve süreci’ ön plana çıkarıyorlar, siyasetin diğer alanlarına pek dokunmuyorlar, AK Parti’yle ilgili demokrasi ve laiklik eleştirilerini pek coşkulu dile getirmiyorlar. Başka bir kısmı ise özellikle Demirtaş, Tuğluk ve Kandil’deki PKK liderleri ‘laiklik ve demokrasi’ vurgusunu daha kuvvetli yapıyor ve bunu barışın önemli bir şartı olarak masaya koyuyorlar."
Mehmet Altan'ın bahsettiği gibi Kürt hareketinde iki ayrı akım var mı? Varsa bu farklılaşma, kırılma noktasında mı? Altan, "enternasyonal" olarak adlandırdığı gruba daha yakın olmalı ki, en güzel yakıştırmayı o kesime yapmış. Diğerlerini ise "yerel" olarak niteleyerek aşağılamış. Kürt siyasetinde temel konularda farklı düşünen iki grubun varlığından şüphe duymuyorum; ancak bu farklılaşmayı "enternasyonal" ve "yerel" niteliklerin karakterize ettiğini düşünmüyorum. Kürt siyasetindeki farklılaşmanın izini Türkiye'deki kutuplaşmada aramak daha doğru olur. Mehmet Altan da zaten bu farklılaşmayı Kürt siyasi aktörlerin "laiklik ve demokrasi" vurgusunda yakaladığını söylüyor. Ama "Laiklik ve demokrasi" gibi vurguların Kürt siyasetini ikiye böldüğünü iddia etmek için herhalde hayal gücünü biraz zorlamak gerekir. Çünkü Ortadoğu'ya özgü sosyalist-laik bir örgütün içinden ayrıca "laik-demokrasi" niteliği baskın olan ayrı bir akım zor çıkar.
Altan'ın işaret ettiği ayrım aslında Türk siyasetinde yaşanan farklılaşmayı tarif ediyor, PKK'yı değil. "Enternasyonalist" olarak sınıflandırdığı cephe, Cumhuriyet döneminde yaratılan, ideolojik olarak kendini ayrıcalıklı hisseden, "makbul vatandaş" olarak tarif edebileceğimiz laik cemaate ve bu cemaatin siyasi temsiline karşılık geliyor. Devlet içinde örgütlenen ve başını Pensilvanya'daki imamın çektiği derin yapıyla birlikte Yargı darbesine kalkan bu laik cemaatin, ne kadar "demokrat" ve "enternasyonal" olduğunu tartışmayalım isterseniz. Bu kesimin "Enternasyonal" yanı inkâr edilemez elbette; ama bu, daha çok ABD, Britanya ve İsrail'in dış politika ihtiyaçları ve beklentilerine eklemlenmeyle ilgili olsa gerek. Bu da onlara küresel güç merkezlerinin Türkiye'de vesayet kurmak için ihtiyaç duyduğu "yerel" uzantısı olma özelliği kazandırır, başka bir sıfat değil.
Mehmet Altan'ın gördüğünü iddia ettiği farklılaşma Türkiye'deki siyasi kutuplaşmanın Kürt siyasetindeki yansıması ve etkisi olabilir ki, o da tam olarak gerçeği yansıtmaz. Mesele şu: Mehmet Altan'ın da içinde olduğu bir grup, uzun süredir Kürt siyasi aktörlerini, Türkiye'de AK Parti karşıtı "laik-demokrasi" vurgusu yapan koalisyona eklemlemeye çalışıyor. Türk siyaseti içindeki yarılmayı Kürt siyasetinde de gerçekleştirmek için uğraşıyorlar. Abdullah Öcalan, İmralı'ya giden heyet ve çözüm süreci etrafında birleşen Kürt aktörleri "yerel" bir akım olarak tanımlayıp aşağılayan Altan'ın, çözüm sürecine karşı duran Kandil'deki bazı komutanlar ile HDP Eşbaşkanı Demirtaş'ı "enternasyonalist" olarak övmesi, Kürt siyasetinde yaratılmak istenen çatlağı işaret ediyor. Öcalan ve onun çözüm projesine karşı Selahattin Demirtaş ve onun çözüm karşıtı "laik-demokratik" çizgisini çıkarıyorlar. Sanılanın aksine AK Parti hükümetinin PKK ve Kandil'i bölme gibi bir projesi hiç olmadı; ama Gülen cemaati, ilk günden beri İmralı ve PKK'yı bölerek Öcalan'ı zayıflatıp aktör olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Demirtaş, siyasi kutuplaşmanın "laik" blokunu oluşturan çevrelerin Kürt siyasetindeki projesidir. Erdoğan ve Öcalan'dan kurtulmayı amaçlayan, dış bağlantılı bir proje bu. Eğer Demirtaş'ı siyasi olarak güçlü bir figür haline getirmeyi başarırlarsa Kürt siyasetini esir alarak AK Parti karşıtı statüko blokuna bağlayacaklar. Ama hataları, Öcalan'ın sessizliğini zayıflığına ve güçsüzlüğüne yormaları; zamanı geldiğinde kimin kimi kullandığını bence daha iyi anlayacaklardır.