Ergenekon operasyonunun son dalgası hiç beklenmedik etkiler yarattı. Bunlardan birisi de hükümet üzerindeki yansımalarıdır. Tıpkı Cumhurbaşkanı Gül gibi Başbakan Erdoğan'ın da gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum.
En başından itibaren Ergenekon soruşturmaları sürecinde hükümetin tavrı konusunda söylenecek sözler var, 'dalgalı bir seyir' olarak tarif edebilirim.
Sadece, 'kapatma davasının bir milat olduğunu' belirtmekle yetinelim.
Gelelim, Oda TV operasyonuna ve sonrasındaki 'Nedim Şener ve Ahmet Şık' dalgasına...
İkisini birbirinden kesin ve kalın çizgilerle ayırıyorum.
Kendi yorum ve analizlerim açısından değil, hükümetin bakışı bağlamında...
Hükümet, hiçbir şekilde Şener ve Şık konusundaki gelişmeleri bilmiyordu, bir noktaya kadar en ufak müdahalesi olmadı. Bilgim, sezgim ve ulaştığım sonuç bu yönde.
Geçmişten bir detay; Başbakan bütün bu 3 yıla yaklaşan dönem boyunca, İlhan Selçuk'ların gözaltına alındığı operasyonu, 'ilgilisinden' önceden öğrenmişti. Olayın siyasi boyutları ve sonuçlarıyla kamuoyunda yaratacağı tepki dikkate alınınca Erdoğan'a 'birinci elden' bilgi verildiğini tahmin ediyorum.
ZEKERİYA ÖZ'Ü BAŞSAVCI YAPMA FORMÜLÜ
'Ergenekon diye bir terör örgütü var, ancak dava sürecinde ciddi hatalar yapılıyor' diye düşünenler ilk kez 'Bu kadar da olmaz' çizgisine geldiler. İçeride ve dışarıda basın özgürlüğü çerçevesinde ciddi eleştiriler gündeme geldi. Hükümet işte bu havadan çok etkilendi. Tutuklamaların sadece gazetecilik faaliyetleriyle sınırlı olduğu şeklindeki intiba, kabineyi de rahatsız etti.
Ulaşabildiğim bütün kaynaklarla konuştum, elde ettiğim tüm belgeleri çok dikkatle okudum, 'Ne oluyor?' sorusunun yanıtını aradım. Bu arada bugüne de ışık tutan, çok güvenilir bir kaynaktan öğrendiğim bir olayı anlatmalıyım.
Adalet Bakanı, (büyük ihtimalle geçtiğimiz yaz) Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün görev yerini değiştirmek istemiş ve başka bir ile başsavcı olarak atanması kararlaştırılmış. Bu, kamuoyunda davayla ilgili tartışmaların çok alevlendiği, savcılarla ilgili şikayetlerin yağmur gibi yağdığı dönem...
Ancak Başsavcı Aykut Cengiz Engin devreye girmiş, 'Çok yanlış anlaşılır, yargıya müdahale havası doğar' diyerek bizzat HSYK üyeleriyle görüşmeler yapmış. Görüştüğü kişilere 'Bırakın biz kendi aramızda halledelim, görev dağılımlarıyla bu sorunu çözelim' demiş. (O günlerde bir dizi iç genelgeyle Beşiktaş Adliyesi'nin işleyiş mekanizmalarında değişikliklere gidilmişti) Ve Savcı Öz'ün Ergenekon soruşturmalarındaki görevine devam etmesine karar verilmiş.
Bana bunu anlatan çok önemli kaynağım, 'Kaderin cilvesi işte. O Aykut Cengiz Engin'in de Ergenekon kapsamında bir süre telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı' diyerek acı acı tebessüm etti.
Sonra şöyle bir değerlendirmede bulundu:
'Kapatma davası açılana dek hükümet, Ergenekon işinin üzerine zaten gitmiyordu. Sonrasında da zaman zaman (keşke frene basılsa) diye iç geçirdiklerinden eminim. Ancak iş gerçekten ayrı bir kanaldan, yargı üzerinden yürüyor. Savcı Zekeriya Öz kimseden emir almadan ilerliyor.'
MÜDAHALE GÖZALTINDAYKEN GELDİ
Son üç günde bu konuda Başbakan'ın söylemlerinde de belirgin bir farklılık hissediliyor. Yargının hızlanmasını istiyor. Adalet Bakanlığı çevrelerinden de 'Yapılan bir hata varsa yine hukuki yollarla giderilir' havası yayılıyor. Ama bütün bunlara yargı karar verecek. Şimdi gelelim hükümetin son dalgaya müdahale ettiği iki noktaya:
Ahmet Şık, Nedim Şener ve diğer gazeteciler henüz gözaltında. Kamuoyunda ve basında müthiş bir şaşkınlık ve tepki seli yaşanıyor. Emniyet güçleri, gazeteciler için dört günlük gözaltı süresi kullanacak. Belki ek süre talebinde bulunacaklar. Çünkü bazı evrakların Ankara'dan gelmesi bekleniyor. Dinleme kayıtlarının deşifresi bitmemiş, sorular bile tamamlanmamış. Operasyon zaten biraz aceleye gelmiş...
Çünkü ikisi halen tutuklu, birisiyle ilgili işlem yapılmayan üç gazetecinin 'Kasetleri yaktım, Haliç'e attım' gibi ifadeleri üzerine gözaltı kararı öne çekiliyor. Ortalık karışınca İstanbul Emniyeti'ne çok yukarılardan telefon geliyor. Olayla ilgili bilgi alınıyor ve şu talimat veriliyor: 'Bir an evvel savcıya sevk edin. Gözaltı süresinin dolmasını beklemeyin. Mümkünse hemen yapın.'
Ancak o gün olması mümkün değildir. 'Ertesi gün saat 15.00' diye kararlaştırılır. Bu da gözaltı süresinin üçüncü günüdür.
İkinci müdahale de Adalet Bakanlığı'nın, Savcı Öz'den açıklama yapmasını istemesidir. 'Gizli deliller var, gazetecilikle ilgili değil' sözleri bunun ardından gelir... Bu tablo ışığında yorum sizlerin. Ergenekon davası bundan sonra ne olur sorusuna gelince, o da ayrı bir yazı konusu.