Bugün ileriye bakacağız ama biraz geriye giderek ilerleyeceğiz. Başbakan Erdoğan, 2005'te Diyarbakır'da 'Kürt sorunu vardır' diyerek dönüm noktası başlatmıştı. Devlet adına özeleştiri anlamına gelen sözler, o günler için 'sorunun çözümüne dair' önem taşıyordu. Doğu ve Güneydoğu psikolojisine iyi geldi.
Erdoğan sonradan bunun yer yer suiistimal edildiğini gördü, Batı'da tepkisellik oluşturduğunu fark etti ve geri çekildi. Daha doğrusu 'kontrollü bir döneme' geçildi.
Ardından 'Kürt Açılımı' denilen yolculuk başladı, 'Milli birlik ve kardeşlik projesi güzergahına' ulaşıldı. Bu da fonksiyoneldi. Kürt vatandaşlara dönük güçlü, çok güçlü bir mesajdı. Başta Washington ve Brüksel (AB) olmak üzere dışarıya da...
Amaç hasıl oldu.
Habur'la birlikte 'Kürt sorununun Türk sorununa dönüşme' tehlikesi zirve yapınca frene basıldı. Açılım küçük adımlarla yine devam etti ancak kamuoyuna bu duyurulmadı. Çelişkili gibi gelebilir ama bunun tam tersi de geçerli. Siyaset içinde siyaset... Söylem ve eylem farklılığı...
Bu arada Kürtçe TV, üniversitelerde Kürtçe enstitü gibi adımlar devam etti. Bölgeye yapılan altyapı yatırımları da... Bunların hepsi Doğu ve Güneydoğu'nun duygu ve ruh durumuna dönüktü. Batı'nın psikolojisini dengelemek için de milliyetçilik tonu gitgide yükselen retoriğe başvuruluyordu.
Cumhurbaşkanı ile ilişkisindeki durum ayrı bir konu. Ama Erdoğan, Kürt sorunu bağlamında çift başlılık istemiyor. Meselenin uluslararasılaşma boyutunu ve Ortadoğu denklemini de göz önüne alıyor, 'tek elden kendisi yürütmekten' yana. Ne olup bittiğini bütüncül biçimde anlamak için bunu da belirtmek gerek.
BAŞKAN DEĞİL CUMHURBAŞKANI OLURSA?
Erdoğan 'bir süreç yönetimi' izledi; izliyor.
Kafasında Başkanlık modeli var. Türkiye, AK Parti'nin ne istediğini, daha doğrusu Başbakan'ın nasıl bir yönetim modeli aradığını dün AKŞAM'ın manşetiyle öğrendi. Çok güçlü yetkiler öngörülüyor. Rejim değişikliği olur olmaz bilmem. Erdoğan'ın zihninde Kürt sorununun çözümü için asıl tarih 2015'e işaret ediyor. 2014 yazındaki Cumhurbaşkanlığı veya Başkanlık seçimine...
2013'e girmek üzereyiz. 1.5 yıllık bir dönem önümüzde duruyor. Başbakan seçimlere kadar terörü minimum noktada tutmak derdinde. BDP'yi devre dışı bırakıp MİT marifetiyle Öcalan'ı sahneye çıkarıyor. Çünkü BDP siyaset üretmek yerine eylemselliği tercih etti. Üstelik tamamen Öcalan'a bağımlı bir söylem ve politika takip ediyorlar. Erdoğan bu dönemi, çok vurgulamadan 'hem mücadele hem müzakere' mantığı ile geçirecek. Kürt vatandaşın gönlünü hoş tutacak sembolik hamleler gelecek. İşte iki gün önce Ankara Şinasi Sahnesi'nde Kürtçe Hamlet perdelerini açtı. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de gündeme geliyor. Ve benzerleri...
Söylem yine sert olacak, belki BDP üzerinden Türk milliyetçi kesimlerin gönlü de ferah tutulacak. Ama eylem noktasında gerginliği tırmandıracak radikal adımlardan kaçınılacak. Demokles'in kılıcı BDP'lilerin üzerinde sallanacak. Başbakan'ın hedefleri var. Yüzde 50'den fazla oya da ihtiyacı... 2014 yazına kadar ince bir ip üzerinde siyaset yürütecek. Kendisini tarihe geçirecek 'çözüm' için Köşk seçimini bekleyecek. Başkan olursa işi daha kolay. Ama ya olamazsa ve 'cumhurbaşkanı seçilirse'nin analizi de bir sonraki yazıya...