Bir numaralı konumuzdur, adalet. Üzerine geleceğimizin bina edileceği temel. O sağlamsa Türkiye güvendedir.
Büyük bir ülke olacaksak, Cumhuriyet'in yüzüncü yılı hedeflerine ulaşacaksak, 'yargı ve eğitim reformlarını' yapmak zorundayız.
Peki soralım, zihniyet olarak yargı sistemi güvenilir mi, evrensel mi, demokrat mı, insan haklarını korumaya dönük mü?
Önemli gelişmeler, iyileşmeler olduğu muhakkak. Özellikle AB sürecinde en aktif katkıyı Adalet Bakanlığı'nın verdiği kesin. Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin ve Sadullah Ergin'in bakanlıkları dönemi, yapısal değişikliklerin aslan payının gerçekleştiğini apaçık gösteriyor.
Ama yeterli mi?
İnsanımız adalete güveniyor mu, hakkının yenmeyeceğinden emin mi?
Devlete karşı korunacağına gönül rahatlığıyla inanıyor mu?
Şenay Yıldız'ın görüştüğü İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş'ın sözlerini bugünkü gazetemizden lütfen iyi okuyalım. Sisteme ilişkin bu kadar gerçekçi gözlem ve yorumları uzun zamandır görmemiştim. Yargı camiasının, zihniyet ve sistem olarak ciddi dönüşüm hazırlıkları içinde olduğunu biliyorum. O nedenle Pekdaş'ın uyarılarını, ideolojik gözlük takmadan dikkate alalım.
VİCDAN VE ZİHNİYET MESELESİ
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, geçen pazartesi Cumhuriyet'teki söyleşisinde 'uzun tutukluluk ve ifade özgürlüğü sorunlarının yargıçların zihniyetinden kaynaklandığına' dikkat çekiyordu.
Evet mesele 'vicdan ve anlayış'la ilgili.
Biliyorum ki; 'şu anda yargı reformu üzerine çalışan beyin takımı, en çok hukuk camiasındaki zihniyet değişikliği üzerine kafa yoruyor.'
Baksanıza, hükümetin de itibar ettiği ve Ceza Kanunu değişikliklerinde, mesaisinden yoğun olarak yararlandığı Prof. Dr. Adem Sözüer ne diyor:
'Türkiye'de tutuklamaların yüzde 99'u hukuka aykırıdır. Çünkü gerçek anlamda kararlarda gerekçe yok.' Sözüer bunun nedenini, 'alışkanlıklar sürüyor. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana böyle. İstiklal Mahkemeleri, Tunceli, Yassıada, darbe dönemi yargılamaları... Geçmiş dönemlerin arızalı düşünceleri yargıda bugün de devam ediyor' örnekleriyle açıkladıktan sonra, çözümü de 'özerk kişilikli hukuk insanları yetiştirmekte' görüyor.
İktidarlar değişse de yargının sancılı uygulamalarının aynen sürmesinin gerekçesini de, İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş'ın, 'yargıyı iktidarlar biçimlendiriyor, hep böyleydi. Bu dönem daha da arttı. Bizde yargıçlar bulundukları kaba göre şekil alıyor' sözleri özetliyor.
BU ÜLKE KİMİN?
Çok ünlü bir işadamı... Haksızlıklara uğramış. Davalar açıp hakkını aramış. İçeride, dışarıda. O kazandıkça devletin başka birimleri üzerine gitmiş. Diyelim mahkemede Hazine'den veya bir bakanlıktan 50 milyon TL kazandı, Maliye gitmiş 100 milyon dolar ceza kesmiş. 70'te uzlaşmışlar. Kimliği önemli değil, öyle çok örnek tanıyorum ki...
'Devletle mücadele edilmez' deyip, hakkından hukukundan vazgeçmiş. Hani bir ara bizim patron Mehmet Emin Karamehmet de 'Varlığım Türk varlığına armağan olsun' diyordu ya, o hesap. Ne yapsın işadamları? O ünlü isim, oğluna demiş ki; 'Ben ömrümü burada geçirdim ama sen yurtdışında yaşamak istersen artık itiraz edemem.' Oğlu kabul etmemiş. Bu durum yürek yakıcı değil mi? Adalete güven sağlayabilsek kim o psikoloji içine düşer ki?
Daha iyi bir Türkiye arayışından vazgeçemeyeceğimize göre daha iyi bir adalet arayışını sürdüreceğiz.
NOT: Yarın devam edeceğim.