Mısır'da 'devrim' olalı 10 ay oldu. Mübarek'in askeri darbeyle iktidardan düşürülmesi ise 9 ay önceydi. Geçen süre içinde Mısır'da birçok provokasyon yaşandı. Son iki günde Tahrir Meydanı'nda yaşanan olaylarda 25 kişi öldü binlercesi yüzlercesi yaralandı. Sokağa çıkanlar ülkeyi yöneten generallere karşı olduklarını söylüyor. Daha önce de Kahire ve İskenderiye'de yaşanan benzer provokasyonlarda onlarca Hıristiyan Kıpti öldü. Önümüzdeki 20-30 yıl için Mısır'ın durulmayacağını söyleyebilirim. Bu süre içinde Mısır'ın ve bazı diğer Arap ülkelerinin gündeminde iki temel konu olacak: Laiklik-İslamcılık çatışması ve bunun sonucuna bağlı olarak Müslüman-Kıpti, Sünni-Alevi ve Sünni-Şii çatışması. İslamcı-Laik çatışması ise biraz da Türkiye'nin son 50-60 yıllık siyasal yaşamının detaylarını andıracaktır. Türkiye'de bu siyasal sürecin sonucu İslamcılar iktidara geldiğine göre şimdi de İslamcılar Arap ülkelerinde iktidara gelmeli. Tunus, Libya, Mısır, Fas ve diğerleri. Kilit ülke ise birçok nedenden dolayı Suriye'dir. Şekil ve içeriği farklı olmakla birlikte ABD'nin bu projelerdeki başarısının sır ve garantisi provokasyonlardaki ustalığıdır. Bu coğrafyanın son 50-60 yıllık siyasal ve toplumsal yaşamında yüzlerce hatta binlerce provokasyon eylemi yaşanmış ve yaşanacaktır. ABD ve İngiltere başta olmak üzere Batılı müttefikler karanlık planlarını hep uzun vadeli yapıyor. Bu planların başarısı karşı tarafın zeki olmasından kaynaklanmıyor. Bizdeki Batı yanlısı kişi ve çevreler olmasaydı bu planların hiçbiri gerçekleşemezdi. Üstelik bu planların detayları farklı olmasına rağmen içerik ve özü itibarıyla amaçları aynıdır. Provokasyonlara alet ve malzeme olmak ve bu provokasyonların kahramanlığına soyunmak bizim coğrafyadaki bildik çevrelerin ortak özelliğidir. Medya ise bu çevrelerin ortak silahıdır. Çevrenize baktığınızda bunun iç ve dış politikada onlarca örneğini görebilirsiniz. Örneğin Somali'ye yardım konusunda herkesin ilgisinin doruğa çıktığı günlerden sonra bu ülkede provokasyonlar yaşandı ve bir taraftan Kenya öbür taraftan da Etiyopya askerleri bu ülkeyi işgal etti, ediyor. Ama hiç kimsenin umurunda değil. Irak ve İran ile ilgili yaşanan her şey birer provokasyonun sonucudur. Batı'nın Türkiye'ye yönelik provokasyonlarını saymakla bitiremeyiz. Ama son dönemin en büyük provokasyonu İsrail'in Mavi Marmara'ya karşı gerçekleştirdiği saldırıdır. Bu provokasyon ise ABD ve Batı'nın coğrafyamıza yönelik provokasyonlardan amaç itibarı ile önemli bir fark yansıtıyor. Çünkü bu provokasyonla İsrail; 'Suriye, İran ve Filistin yanlısı politikalarından dolayı'' Türkiye'den intikam almak istemiştir. Oysa ABD ve Batı'nın coğrafyamıza yönelik tüm provokasyonlarında İsrail hep korunmuş ve çıkarları gözetilmiştir. Tıpkı şimdi Arap coğrafyasında yaşanan olaylarda olduğu gibi. Örneğin iki ay önce Kahire'den kaçan İsrail Büyükelçisi önceki gün Kahire'ye döndü. Büyükelçi THY uçağıyla İstanbul üzerinden Kahire'ye gidiyor ve Kahire'ye vardığı gün tesadüfen Tahrir Meydanı'nda 22 kişi ölüyor. Oysa haziran ayında Mısır istihbaratı İsrailli bir MOSSAD ajanını provokasyon örgütlerken yakalamış ve hapse atmıştı. İsrail ise geçen ay bir takasla bu ajanı almış ve karşılığında 20 kadar Mısırlı tutukluyu serbest bırakmıştı. Eylül 2007'de nükleer bir tesis olduğu gerekçesiyle boş bir binayı bombalayan İsrail uçakları da dönüşünde Türk hava sahasına girmiş ve yakıt depolarını o zaman Türk topraklarına atarak bir provokasyonda bulunmuştu. ABD ve Batılı müttefikleri Suriye konusunda provokasyonlara devam ediyor. Askeri müdahaleden kaçınan ya da uluslararası hesaplardan dolayı korkan ABD ve müttefikleri işi Türkiye'ye havale etmeye çalışıyor. ABD ve Batılı müttefikleri bu amaçlarına ulaşmak için her türlü oyunu oynamaya ve çeşitli provokasyonlara devam ediyor, edecektir. Örneğin geçen hafta Türk bayrağının yakılması, Atatürk (Erdoğan'ın değil) posterinin yırtılması ve son olarak bir hac otobüsüne yönelik saldırı. Ama ne ilginçtir ki hiç kimse bunların provokasyon olabileceğini düşünmedi ya da sorgulamadı. Bir düşünün!