Barış sürecine yönelik çabalar devam ederken, kimse işin demokrasi boyutunu konuşmuyor. Oysa 'Arap ve olası Kürt Baharı'nın amacı demokrasi... Tıpkı Irak işgal edildiğinde söylendiği gibi... Irak devleti, Amerikalı yönetici Paul Bremer'in yazdığı anayasayla federal bir yapıya dönüştürüldü, Kürtlere sınırsız yetki sağlandı. Nüfusun yüzde 17'sini oluşturan Kürtlere cumhurbaşkanlığı ve başbakan yardımcılığı dahil, 7 bakanlık ve kendi bölgelerinde tam yetki verildi.
Yeni yasa gereği tüm ülke tek bir seçim bölgesi olarak kabul edildi. Böylece ülkenin farklı yerlerinde yaşayan Kürtlerin Kürt listesine oy vermesi sağlandı. Benzer bir durum Şii ve Sünniler için de geçerliydi. Onlar da kendilerini temsil ettiğine inandıkları parti ve ittifaklara destek verdi. Bir tek Türkmenler farklı konumdaydı. Çünkü Şii Türkmenler Şii partilere, Sünni olanlar Sünnilere oy verdi. Sonuçta ülke ayrıştırıldı. Demokrasi de buydu!
BARZANİ KİLİT ÖNEMDE
Peki bu demokrasi barış sürecinde nasıl işleyecek? Bir zamanlar ısrarla "PKK Kürt halkını temsil etmiyor" diyenler, çözüm sürecinde acaba PKK'nın temsil etmediği Kürtlere "Bu konuda ne diyorsunuz" diye soracak mı? Sormak isterlerse bunu nasıl yapacaklar? Kürtler arasında bir referandum yapılır mı? Yapılırsa kimin nasıl Kürt olduğu tespit edilecek? İş bununla da kalmıyor. Örneğin Güneydoğu'da oyların neredeyse yarısını alan AKP, sempatizanlarına ne diyecek? Ya da AKP'ye oy veren Kürtler, örneğin korucular, PKK'yla uzlaşılırsa nasıl tepki gösterecek?
Benzer bir tartışma şu an Kuzey Irak'ta devam ediyor. İki dönemdir bölge başkanlığı yapan Mesut Barzani eylüldeki seçimde aday olamayacak. Ancak şimdiden yasaları farklı yorumlayarak görevde kalmayı amaçlıyor. Oysa lideri olduğu KDP'yle Talabani'nin KYB'sinde birçokları bu durumdan rahatsız. Onlara göre Kürt Federe Bölgesi'nin başkanlığına kendilerinden biri seçilmeli. Barzani'ye karşı olan başka gruplar da var.
İRAN KARIŞABİLİR
Kuzey Irak'taki demokrasi tartışması doğal olarak Türkiye'yi ilgilendiriyor. Çünkü Barzani Ankara'nın stratejik müttefiki. Üstelik Ankara'ya göre, PKK ya da onun yandaşı PYD Suriye'de güçlenirse, Barzani onları dengeleyebilir. İran'daysa durum farklı. PKK yandaşı PEJAK'ın etkin olduğu İran Kürdistanı'nda dengeler daha çok Öcalan lehine. Tıpkı Suriye ve Irak Kürdistanı'nın genç kesimleri arasında olduğu gibi. Çünkü Iraklı genç Kürtler, Barzani ve Talabani'cilerin yolsuzluk hikâyelerinden bıktı. İşte tüm bunları gören Öcalan, bölgesel Kürt hareketinin ya da İran, Türkiye, Suriye ve Irak'ın federal bölgelerinden oluşabilecek bir "Demokrtatik Kürt Konfederasyonu"nun lideri olma hesapları yapabilir. Nasıl olsa herkes demokrasi istiyor, insan haklarından söz ediyor. İnsan haklarının başında, özgürce düşünüp hayal kurma hakkı gelir. Öcalan da bunu yapıyor. Bir de dışarı çıktı mı, işi daha kolay olacak.. Çünkü medyayla konuşacak ve gerektiğinde seçim ya da referandum turlarına katılacak.
Bunu yalnızca Türkiye'de değil Suriye, İran ve Irak'ta da yapabilir. Esad'ın gitmesi ya da Suriye'nin parçalanması sonrasında bu çok daha kolay olur. İran'daki durumsa, haziranda yapılacak ve kargaşa beklenen başkanlık seçimlerinden sonra netleşir. Kuzey Irak herşeye gebe. Ama kim ne derse desin, belirleyici olan Türkiye'deki gelişmeler. Öcalan da bunu çok iyi biliyor.