Başkan Obama görevi devraldıktan 4 ay sonra ve tam olarak 6 Nisan 2009'da TBMM'de, 4 Haziran'da da Kahire'de konuştu. Obama, Kahire'ye giderken Riyad'a uğradı ve büyük dostu 'kutsal toprakların hizmetkarı'' ve ''demokrasi sembolü 'Kral Abdullah''tan som altından Kraliyet Nişanı'nı aldı. Önceki gün yine karşımıza çıkan Başkan Obama bu kez Washington'dan benzer cümlelerle bize demokrasi, hak ve hukuk dersi vermeye kalkıştı. Nasıl olsa o 'Büyük Şef''tir. Konuşmasını tam olarak dinleyenler ya da konuşma metnini tümüyle okuyanlar Obama'nın aslında yeni hiçbir şey söylemediğini göreceklerdir. Çünkü Başkan Obama iki yıl önce Filistin, Irak, Afganistan ve benzeri temel konularda verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirememiş ama Arap ülkelerine yönelik 'demokrasi'' planını uygulamaya koymuştu. Örneğin Suriye ve Libya liderlerine 'demokrasiyi uygulamazsanız sizi göndeririz' gibilerinden tehditlerde bulunan Obama her nedense 'Netanyahu'ya Filistin ile barış yapmaz ve işgal altındaki Arap topraklarından çekilmezseniz NATO İsrail'i bombalar'' diyememiştir. Arap ve İslam aleminde demokrasi ve özgürlüklerden söz eden aynı Obama, her nedense Suudi Arabistan ve yandaşı Körfez ülkelerini hatırlamak bile istememiştir. Belki de bu ülkelerde demokrasi vardır da biz bilmiyoruz. Nasıl olsa Suudi prenslerin sahibi olduğu El-Arabiye ile Katarlı Emir'in malı olan El-Cezire televizyonları Ortadoğu'da Amerikan demokrasisinin sözcülüğünü yapıyor. Her iki kanal BBC ve Fransız Kanal 24 ile birlikte işini gücünü bırakmış bölgede provokasyonlara devam ediyor. El-Cezire bununla da yetinmeyerek Türkiye ile ilgili yeni bir oyun peşinde. Son iki günde Türk-Arap ilişkilerini ele alan bir toplantı düzenleyen El-Cezire Türkiye'yi yeni bir tartışmanın ortasına taşımaya çalışıyor. Toplantıda öncelikli olarak AK Parti'nin İslami modeli ve bu modelin Arap halklarına uygun olup olamayacağı tartışıldı. Tabii toplantıya katılanlar Türkiye'nin bölge ile tarihsel ve güncel sorunlarını da ele aldılar. Son dönem Türkiye karşıtı yazı ve kampanyaları hatırlarsak bu toplantıdan hiç hoşlanmadım.
Dönelim Obama'nın konuşmasına. Konuşma çelişkilerle dolu ve bir o kadar içi boş ve anlamsız bir konuşma. Belki de bu nedenle yapılan son kamuoyu yoklamasında Obama'ya güvenenlerin oranı Türkiye ve İslam ülkelerinde %10 civarında kalıyor. Başkan Obama ''Hayır öyle değil'' diyorsa o zaman ondan iki kanıt isteriz. Örneğin Yahudi devleti olarak tanımladığı İsrail'i barışa zorlayabilir. Örneğin ''demokrasi ve özgürlük'' adına Arap ülkelerini karıştırmak yerine çağdışı Suudi ve diğer Körfez yönetimlerine verdiği destekten vazgeçer. Irak ve Afganistan'da Amerikan demokrasilerini hep birlikte görüyoruz. Daha geçen yıl Kaddafi'nin elini öpenler, sırtını sıvazlayanlar ve onu kucaklayanlar şimdi ne oldu da Libya'yı bombalıyor? Batılı liderlerin neden böyle değiştiğini sorgulamayanlar ve bu sorunun yanıtını doğru bir şekilde bulamayanlar asla Obama'nın konuşmasını anlayamazlar. Anlayamazlar çünkü konuşmanın detaylarına bakıldığında Obama hep kendi kendisiyle çelişiyor. Tıpkı bu konuşmayı beğenenler gibi. Tıpkı daha önce Obama'nın Ankara ve Kahire'deki konuşmalarını göklere çıkaranlar gibi. Tıpkı bu coğrafyadaki gelişmeleri tarihsel gerçeklerle değil yalnızca güncel verilerle yorumlamaya çalışanlar gibi. Başta Başkan Obama olmak üzere kim ne derse desin ya da hangi oyunu oynarsa oynasın gerçekler hep öyle kalacaktır. Bu köşede ve televizyon ekranlarında yıllardır ABD ve müttefiki ülkelerin coğrafyamıza yönelik oyunlarını anlatıyorum. Anlatmaya çalıştığım tüm bu oyunlara rağmen ABD ve müttefiki Batılı ülke ve güçler bölgesel yandaşlarının da desteğini almalarına rağmen her istediklerini yapamıyorlar, yapamayacaklardır. Yani rüzgar hep ABD ve müttefiklerinin istediği yönde esmeyecektir. Geçici olarak eser gibi görünse de bu ancak bölgemizdeki ABD işbirlikçilerinin sayesinde oluyor.