TRT-6 Kürtçe yayına başladıktan sonra 18 Şubat 2009'da bu köşede yazdığım yazıda acilen bir de Arapça kanalın yayına sokulmasının önem ve gereğini anlatmıştım. 4 Nisan 2010'da TRT Arapça yayına başladığında yine bu köşede yazdığım yazıda (6-4-2010) bu kanalın nasıl olması gerektiğini anlatmış ve yardımcı olmaya hazır olduğumu söylemiştim. Daha sonra da katkı sağılmak ve kanalı başarılı kılmak için politik bir program hazırlayıp sunmaya başlamıştım. Ancak olmadı. 20 yıllık bir televizyoncu, 34 yıllık bir gazeteci ve Türkiye ile Arap dünyasını bilen biri olarak hiçbir önerim dikkate alınmadı. Kanal Arap alemindeki beklentileri karşılayamadı ve Türkiye'nin tanıtımına olması gereken şekilde katkı sağlayamadı. Bu yetmedi hazırlayıp sunduğum iki program yani Lider Söyleşileri ve haftalık politik tartışma programı aptalca gerekçelerle iptal edildi. Oysa bu iki program seyrediliyor ve televizyona prestij ve saygınlık kazandırıyordu. Sayın Başbakan bundan emin olmak istiyorsa Türkiye'de yaşamakta olan Araplara ve Arap ülkelerindeki Türk elçilik ve konsolosluklara sordurabilir. Ama bu kanal böyle devam edecekse Sayın Başbakan'a bir önerim olacak:
''Lütfen Türkiye'ye ciddi hiçbir yararı olmayan hatta zaman zaman zararı olan bu kanala kişisel ilgi gösterin ve bakın bakalım orada neler oluyor. Gerçekleri ilk elden ve doğru bir şekilde öğrendiklerinizde inanıyorum ki 'Bu kanalı hemen adam edin ya da kapatın' diyerek Kıbrıs'ta olduğu gibi net tavır ve kararlı tutum alacaksınız. Öncesinde ise daha detaylı bilgi isterseniz ben de çok var''..
Bilgi deyince aklıma yeniden Kürt sorunu geldi. DTP yani Demokratik Toplum Kongresi 'özerklik' ilan ettiğinde neredeyse herkes ''Bu ilanın hiçbir anlam ve hükmü yok'' diyerek bu gelişmeyi görmemezlikten geldi. Ama daha sonra ne oldu ise ''Bunun bir değeri yok'' diyenler ve tabii ki başkaları konuyu değerlendirmeye başladı. Ama çoğunluk kolayını bulup ''Bu ilan ciddi değil'' hükmüne vardı. Ama hiç kimse Kuzey Irak'taki Kürt halkının mücadelesini hatırlayarak Türkiye'deki Kürtlerin benzer yol ve yöntemlere başvurduğunu hatırlamadı ya da hatırlayamadı çünkü bilmiyordu. Oysa Türkiye'deki Kürtler de Irak'taki Kürtler gibi önce özerklik sonra da federalizm isteyeceklerdir ve bunun için mücadele edeceklerdir. Sırada Suriye'deki Kürtler var. Hatta onlar bir adım öne geçerek direkt olarak federalizm peşindeler. Örneğin geçen hafta İstanbul'da yapılan Suriye Muhalefet Toplantısı'na katılan 11 Kürt grup ve parti temsilcisi diğer gruplar tarafından önerilen yeni anayasa ''Suriye Arap ve Kürt uluslarından oluşan bir cumhuriyettir'' demediği ve cumhuriyet kelimesinin önünde Arap sıfatı konulduğu için toplantıdan ayrıldı. Özetle Kuzey Irak'taki 'Başarılı' örnek ortadayken ne Suriye'deki Kürtler ne de Türkiye'dekiler geri adım atmayacaklardır. Amerikalılar Irak'taki anayasayı boşuna federal yapmadılar. Amerikalılar KYB Lideri Kürt Celal Talabani'yi cumhurbaşkanı ve yine Kürt olan Hoşyar Zabari'yi dışişleri bakanı yapmadılar. Bunu gören Abdullah Öcalan doğal olarak ve kendini güçlü hissettiği sürece dışarı çıkmak istemektedir. Dışarıya çıkmayı hayal eden bir Öcalan doğal olarak başkanlık ya da liderlik yapacağı bir coğrafya ve yapı hayal etmektedir. Durum böyle olunca Öcalan kendini güçlü hissettiği sürece bu hayallerini gerçekleştirmeyecek hiçbir formüle yeşil ışık yakmayacaktır. Daha açık bir ifade ile bildiğim ve anladığım kadarıyla 'Beni bırakın her şeyi çözerim' diyen Öcalan aslında 'Büyük Oyunun içinde benim yerim olduğu sürece benim çok büyük hayaller var' demek istiyor.