İnsanın gerçeklikle ilgili algısı, bilgisi ve irtibatı daima geçmiş üzerinden gerçekleşir... İnsanın varlık yapısı, 'an'ın algılanmasına izin vermemektedir. Belki de 'an' diye bir şeyin olmamasından kaynaklanmaktadır bu durum. Algının, anlamanın gerçekleşebilmesi ve bize ulaşan verilerin değerlendirilebilmesi için belirli bir 'zaman'ın geçmesi gerekmektedir. Elimizi dokunduğumuz bir şey için bile geçerlidir bu durum. İşin tuhaf tarafı, var olan hiçbir şey de sürekli aynı şey değildir. Daha da tuhaf olan, anlayan ya da özne olan 'biz'in de sürekli değişiyor olmasıdır. 'Işık sonlu bir hızla hareket eder ve bu nedenle, uzak bir galaksiyi 'gördüğümüz' anda onu, ışığın onu terk etmiş olduğu andaki hali ile görürüz; şimdiki hali ile değil.' (John D. Barrow)
Aslında gördüğümüz her şey, görülen şeyin, zihnimizde görmenin gerçekleştiği andaki hali değildir. Evrenin sürekli genişlediğini düşünürsek, pek çok şeyin kıymetinin kaybettikten sonra farkına varılmasının da, insanın bu algı ve anlamlandırma biçimiyle irtibatı olmalıdır.
Ancak, anlama geçmişe yönelik bir faaliyet olmasına karşın, tasarım daima geleceğe yöneliktir. Algı, anlama ve kavramada geçmişe mahkum olan insan, yönünü geleceğe çevirerek yaşamak zorundadır. Geleceğe dönük yaşama konusundaki bilinç ne kadar gelişirse, geçmişi daha iyi değerlendirme, daha iyi ders çıkarma çabaları o kadar anlamlı hale gelir. Toprak gibi, su gibi bazı kayıpların telafisi mümkün değildir...
HAYATIN EN ÖNEMLİ KOŞULU
Günümüzde en fazla ihmal edilen gerçekliklerden birisinin toprak ve tohum olduğunu düşünüyoruz. Toprağı sadece saksıda gören insan, ne insanın topraktan yaratılmasının anlamını kavrayabilir, ne de toprak olmadan, su olmadan hayatın olmayacağı gerçeğini anlayabilir. İsterseniz düşünmeye 'su'dan başlayalım:
Yüce Yaratıcı şöyle bir soru sormaktadır: 'İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?' (56/68-70)
Suyun kendine özgü bir yasası ve ölçüsü vardır. 'Gökten suyu bir yasaya /ölçüye bağlı olarak Biz indirmekteyiz ve yeryüzünde onu tutmaktayız. Biz onu gidermeye de elbette kadiriz.' (23/18)
Suyun olmadığı yerde hayattan söz edilemez. 'Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Doğrusu Allah'ın gücü her şeye yeter.' (24/45)
Su, canlılığın, hayatın en önemli koşuludur. Toprağa düşen tohum, çatlayabilmek için suya muhtaçtır. Kuran, insanın çıplak gerçekliği kavrayabilmesine yardımcı olmak için, yine soru sormaktadır: 'Düşündünüz mü toprağa ektiğiniz tohumu?' (56/63) Bütün bitkiler tohum yoluyla çoğalıyor. Tabiatın örtüsü olan bütün bitkilerin, minicik bir ottan koskoca ağaçlara kadar, hepsinin tohumu var. Aslında bizim severek yediğimiz bütün meyveler de ya tohum, ya da tohumu saklamak için yaratılmış dış giysi... Evet, bütün meyveler aslında ağaçların kendi varlıklarını, kendi türlerini devam ettirebilmek için planlanmış gibi... Elmayı yerken, çekirdeğinin etrafındaki sert dokuyla birlikte çekirdekleri de çöpe atıyoruz. Kaysının eğer tatlıysa, çekirdeği de yenilebiliyor. Bütün bunları düşünebilmek için, toprağı tanımak lazım.
HER ŞEY ÇİFT YARATILMIŞTIR
Toprak, tohumu koynunda saklıyor. Uygun koşullar (nem, sıcaklık) oluşunca tohum çatlıyor, filiz veriyor... Çatlayan tohum toprağa tutunmak zorundadır. Bu yüzden hemen kök salmaya başlıyor. Çatlayan tohum var kalabilmek için güneşle buluşmak zorundadır; hemen yaprak çıkartmaya başlıyor. Eğer mevsimlik ise bitki, beklemeye tahammülü yok, bahar bitmeden çiçek açmalı, Ağustos sıcağı kurutmadan tohumlarını olgunlaştırmalı, hatta o tohumları tekrar toprakla buluşturmalı...
Bir kiraz ağacı çiçeğe durabilmek için birkaç yıl sabır gösterecektir. Kiraz ağacının meyveye durabilmesi için, farklı türlerin olması ve tozlaşmanın gerçekleşmesi gerekir...
Her şeyin çift yaratıldığı gerçeği burada da geçerli...
Arılar çiçeklerin renkleriyle, güzellikleriyle ilgilenirler mi bilmem... Onların derdi, bal yapabilmek için gerekli olan polenleri toplamak. Onları çok özel bir işlemden geçirip peteklere dökerken, bitkilerin tozlaşmasına yardımcı oldukları bugün daha iyi biliniyor.
İnsanoğlu tabiatın dilini çözdükçe, ondan daha fazla yararlanmanın imkanını da buluyor. İnsanlık tarihi boyunca vazgeçilemeyen temel gıda maddesi tahıl, özellikle de buğday. O da tohumdan üretiliyor...
Tarım toplumunda herkes, kendine yetecek kadar yiyeceği kendisi bulmak, üretmek durumundaydı. Sanayi toplumunda tarım; sanayinin bir kolu haline geldi. İnsanlar, ürettikleri her şeyi paraya dönüştürmek amacıyla üretmeye başladı. Şimdilerde GDO'lu ürünlerle ilgili tartışmalar bütün hızıyla devam ediyor; organik tarım yeniden insanların ilgi alanına girmeye başladı... Korkarım insanoğlunun hırsı ve açgözlülüğü, bir süre sonra gönül rahatlığıyla yenilebilecek bir lokma ekmeği, gönül rahatlığıyla içilebilecek bir bardak suyu bulabilmeyi imkansız hale getirecek...
YÖNÜMÜZÜ KAYBEDERİZ
İnsanın, insanlığın geleceği açısından toprağın ve 'tohum'u koruması gerektiğine inanıyorum. İnsanın varlığı toprağa, tohuma, suya ve havaya bağlıdır. 'Tohum'un 'tohum'luğunu sürdürebilmesi, sağlıklı bir toprakta kendini yenilemesiyle mümkün olabilir. Yaşamın yönü geleceğe doğru olduğuna göre, geleceğim toprağa bağlıdır; ayağımız topraktan kesildiği zaman yönümüz de kalmaz. İnsanın topraktan yaratılmış olduğu gerçeğini bir de bu gözle okumakta fayda var diye düşünüyoruz. www.hasanonat.net