‘Modern toplum tüketim toplumudur’ önermesi bu çağın gerçeğini ifade ediyor. Bu çağda her şey bir metadır ve kapitalist pazarda bir değere sahiptir. Burada yeriniz yoksa çok da bir şey ifade etmezsiniz.
Sanayi devrimiyle birlikte üretim- tüketim arasındaki ilişki hayatı düzenleyen temel unsur haline gelmiştir. Yeniden üretmek için tüketimi artırmak gerekir. Bu nedenle kapitalist toplumlarda üretimden arta kalan ‘boş zaman’ tüketime ayrılmıştır. Çalışma zamanındaki disiplin ve bürokratikleşme, ‘boş vakit’in örgütlenmesine de yansımış ve oyun, hobi, alışveriş ve eğlenceye dayalı devasa bir endüstri ortaya çıkmıştır.
Her gün döner kapılarından içine girdiğimiz AVM’ler bu endüstrinin mabetleridir.
Geçtiğimiz günlerde AVM’lerin pazar günleri ve akşam erken bir saatten itibaren kapalı olmasına dair bir gündem konuşuldu Türkiye’de. Avrupa ülkelerine gidenler çok iyi bilir, ne Paris’te, ne Viyana’da, ne de Londra’da pazar günleri bir mendil satın alacak mağaza, AVM bulabilirsiniz. Özellikle 24 saat yaşayan bir şehir olan İstanbul’dan gidenler için bu bir mahrumiyettir, ‘ölü bir hayat’tır. Oysa Avrupa’da kimse pazar günü alış veriş mekanlarının kapalı olmasından müşteki değildir. Çünkü herkes hayatını buna göre düzenler. Akşamlarını ya da pazar günlerini kendi meşrebince değerlendirir.
Türkiye’de AVM’lerin pazar günleri ve akşam erken bir vakitten itibaren kapalı olduğunu düşünelim. Kendimize, ailemize, kitaplarımıza, sanatımıza ayıracağımız zaman artar. Mağazaların spot ışıklarından, bilinçaltımıza her an subliminal mesajlar yağdıran reklam afişlerinden, limiti dolan kredi kartı harcamalarından bizi biraz olsun uzaklaştırabilir. AVM’ye gitmek yerine tercih edeceğimiz insan merkezli sosyal işler hayatımıza anlam katar. Kendimizi mağazaların aynasından değil, insan aynasından görmeye başlarız. Belki bu biraz içimize dönmeye vesile olur ve suni hayatlara olan mesafemiz azalır.
Tüm bunları söylerken AVM’lerin Türkiye’de sözü edilen zamanlarda kapan(a)mayacağını elbette biliyorum. Zira, hükümet yetkililerinin ‘ekonomi zarar görür’ açıklamasının dayandığı gerçekler hepimizin içinde yaşadığı, hatta biraz da hepimizi bağlayan gerçekler. Türkiye gibi ülkeler için ekonomi can damarı. Siyasal istikrarı taşıyan çok önemli bir dinamik. Üstelik sadece ülke şartları değil, kapitalizmin küresel kuşatması da çoğumuzu ele geçirmiş durumda. Ve bize emtiadan öte yaşam biçimi sunan AVM’lere teslim olmuş haldeyiz.
Fakat bu durum, idealleri gerçeklere kurban etmemizi meşrulaştırmıyor. Yeni AVM tasarısının ‘AVM’lerde küçük esnaf ve sanatkarlara belli oranda yer verilme zorunluluğu, toplam satış alanının en az binde ikisinin geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan, kaybolmaya yüz tutmuş meslekleri icra edenlere verilme zarureti’ kayıpları telafi etmeye yeter mi bilinmez ama aslolan, tüketim üzerine kurulmuş hayat fikrinden önce biz bireylerin vazgeçebilmesi. İktisadi hayattaki başarıyı ve toplumsal refahı maddi unsurlardan ziyade insani değerlerde arayan bir dünya fikrinden uzaklaşmamak.
Kuşkusuz üretim her ekonomi için önemli. Ama daha önemli olan, üretimi yalnızca fiziki yatırıma ve mali sermaye birikimine inhisar etmemek, ahlak ve güven temelli sosyal sermayenin güçlenmesine imkân sağlamak ki, sosyal sermayenin çoğaltılacağı yer AVM’ler değil.