Son günlerde siyasal partiler aday adaylığı süreci nedeniyle belki de en hareketli günlerini yaşıyor. Kartvizitler bastırılıyor, el broşürleri tasarlanıyor, iletişim mecraları en etkili nasıl kullanılır telaşı yaşanıyor. Bazı adaylar dikkat çekici ve kreatif olduğunu düşündükleri yöntemlere başvurarak ilginç tasarımlarla kampanya yürütüyorlar.
İnsanların referans dünyasını yansıtan, aidiyetlerini aşikâr eden sözler, semboller kullanılıyor. Oysa bu girişimler iyi bir şey yaptım zannı içinde, aslında iyi olmayan işler. Bir milletvekili aday adayının kariyeri, eğitimi, mesleki tecrübesi yerine sembollere dayanması kaş yapayım derken göz çıkaran, bir o kadar da banal görünen durumlar. Semboller bazen sayfalarca anlatılacak bir şeyi tek bir sözcük ya da karede anlatmaya yarayan elverişli unsurlar olabilir. Ama yerinde kullanmadığınız durumlarda ortaya çıkan, tamamen kitsch bir girişime dönüşebilir. Öte yandan dini lafızların kullanımı da son derece yanlış bir tercih. Niyet sahih olsa da, suiistimal olarak algılanmaya hatta seçmende aksi tesir yapmaya müsait, yanlış stratejiler.
Sonuç itibarıyla, demokratik sistemin bir unsuru olarak bir seçime giriyorsunuz. Bu işin kendine has terminolojisi, usulü, adabı varken, böyle semboller üzerinden iletişim stratejileri icat etmek faydadan çok zarar getiriyor. Osmanlıcı, İslamcı, Türkçü ya da başka bir fikir sahibi olabilirsiniz, bunları seçim kampanyası sırasında uygun mecralarda söze dökmek, karşınızdakini ikna etmek seçmen nezdinde de daha iyi bir etki yaratır. Bir sembol üzerinden itibar kazanma çabası, başvurulan en kolay ve aynı zamanda en ucuz yoldur.
Öte yandan bu broşür ve kampanyalar gelecekte yapılacak bir dönem okumasının kodlarını verecek ilginç malzemeler. Hatta akademisyenler tarafından ‘case’ olarak çalışılabilecek bir tez konusu.
* * *
İtibar demişken; rekabetin en üst seviyelere çıktığı dönemlerde insanlar rakiplerini birkaç usulle alt ederler. Birisi bilgiye, tecrübeye dayanır ve en niteliklisidir. Diğeri ise, karşısındakinin zaaflarını kullanarak kendini üstün gösterme çabasıdır ki, bir zaman sonra aslında ne kadar büyük bir düşkünlük olduğu şöyle ya da böyle ortaya çıkar. Kısa vadede kazanmış görünseniz de, uzun vadede kaybetmişlerdensinizdir. Bir diğeri ise karşısındakini itibarsızlaştırmaktır ki, bu en adice olandır. Bunu yapan aslında kendini itibarsızlaştırdığının farkında bile değildir. Birileriyle farklı görüşlere sahip olabilirsiniz, rekabete girmiş olabilirsiniz ama savaşın dahi bir ahlakı olur. Her itibarsızlaştırma hamlesi sadece görünen dünyanın pis çarklarını döndürmeye yarar. Ahlaklılar zümresinden uzaklaşırsınız.
Dünyada iki tür insan var; iyiler/kötüler, ahlaklılar/ahlaksızlar şeklinde. Vekiller, sade vatandaşlar, yüksek rütbeliler, hizmetliler değil. Ahlaklı ve iyi bir inşaat işçisi, kötü ve ahlaksız bir makam sahibinden çok daha üstün ve değerlidir.
Gerek şahsımızın, gerek bulunduğumuz parti ve kurumların itibarını ancak nitelikli tutumlarla koruyabiliriz. Özellikle siyasi arenada rekabetin kızıştığı böylesi zamanlarda pusula her an şaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Broşür tasarımından siyasi rekabetin tüm aşamalarına, ne olduğumuz bizi giydiren semboller ve PR stratejileri devreden çıktığında ortada kalan saf görüntüdür. Emerson’un meşhur sözüyle; ne olduğumuz kulaklarda öyle çınlar ki, bazen ne dediğimiz bile duyulmaz.