Seçimler bitip parlamento tablosu şekillendiğinde, aklıma 1965 seçimleri geldi. Şimdi bağımsız olarak Meclis'e giren BDP destekli 'Blok'çuları görünce, 1965 gibi bir dönem mi yaşayacağız, diyorum... Bir tarafta Leyla Zana, Hatip Dicle, öbür tarafta sosyalistler... Bu grubun içindeki en ilginç portre, hiç kuşku yok ki Ertuğrul Kürkçü'dür
EVET, o tarihte de neredeyse bugünün tıpatıp aynısı sonuçlar alınmıştı. Süleyman Bey'in liderliğindeki Adalet Partisi yüzde 52, İsmet Paşa'nın CHP'si yüzde 28 ve belki de en ilginç sonuç olarak da bir sosyalist parti olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) yüzde 3'le parlamentoya girmişlerdi. TİP Meclis'e sokmayı başardığı 14 milletvekiliyle TBMM'yi ilk kez sosyalist bir grupla tanıştırmıştı.
Ama ne grup ! Mehmet Ali Aybar'dan Behice Boran'a, Sadun Aren'den Çetin Altan'a onlarca şöhret Meclis'e doluşmuş, genel kurulun altını üstüne getirmişlerdi.
Şimdi Meclis'e giren BDP destekli 'Blok'çuları görünce 1965 gibi bir dönem mi yaşayacağız, diyorum. Bir tarafta Leyla Zana, Hatip Dicle, öbür tarafta sosyalistler, Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü...
Meclis tekrar 1965'teki renkli günlerine dönebilir... İktidarı iyiden iyiye bunaltabilirler...
ODTÜ VE MÜCADELE
Bu grubun içindeki en ilginç portre hiç kuşku yok ki, Ertuğrul Kürkçü'dür. 1971'de kapatılan Dev-Genç'in son Genel Başkanı'ydı. Kızıldere'den kurtulan tek devrimci o oldu. Şimdi ise 68 kuşağının belki de son temsilcisi olarak Meclis'e girdi. Ne hayat ama değil mi? Bu ilginç yaşam öyküsüne bir uzanalım mı?
1948'de Bursa'da doğdu. Aslen Halep göçmeniydiler. Dedesi ilk Meclis'te milletvekiliydi, babası ise Demokrat Partili bir işçi... Dönemin en gözde okullarından ODTÜ Mimarlık, hayatının dönüm noktası oldu. Fikir Kulübü'ne kaydoldu. Ardından da başkanlığını kazandı. Atak ve girişkendi. O dönemdeki en yakın dostu, kısa bir süre sonra silahlı bir çatışmada yaşamını yitiren Koray Doğan'dı. ABD Büyükelçisi Commer'in arabasının yakılması eyleminde her ikisi de yer almışlardı.
ELROM'DAN HABERİ OLMADI
17 Ekim 1970'te Dev-Genç'in 5. Kurultayı yapılacaktı. Beklenen, Atilla Sarp başkanlığındaki bir önceki yönetimin yeniden aday olması ve seçilmesiydi. Karşılarına başka bir liste çıkmayacak gibi görünüyordu. Ancak ilginçtir, kurultaydan bir gün önce Atilla Sarp ve kurulun diğer üyeleri polis tarafından tutuklandı. Mahir Çayan ve arkadaşlarının genel kuruldaki işleri kolaylaşmıştı. Kürkçü Genel Başkan oldu. Dev-Genç daha atak bir çizgiye geçti. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının silahlı mücadeleye başlamaları onları da ateşledi. Kürkçü, özellikle üniversite gençliğinin akın akın geldiği Dev-Genç platformunu iyi kullanıyordu. Ege Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada silahlı mücadelenin sinyallerini vermişti : 'Daha üst düzeyde bir örgüte, partiye acilen ihtiyacımız olacaktır. Bunu kuracaklar Dev-Genç'ten çıkacaktır.'
Kuruluş sinyali verilen THKP-C'ydi. Mahir Çayan'ın öncülüğünde kurulan örgütün Genel Komitesi'nde yer aldı. THKP-C'nin parti tüzüğünü bizzat kendisi hazırladı. Ancak Kürkçü daha çok örgütün Ankara ekibiyle birlikte çalışıyordu. Bu yüzden örgütün ilk büyük eylemi İsrail Başkonsolosu Elrom'un kaçırılmasından haberi olmadı. Maltepe'deki çatışmadan sonra yakalanan Çayan ve arkadaşlarının cezaevinden firarını, barınma ve silahlanma işlerini o çözdü. Hatta Yılmaz Güney'le bile konuştu. 'Sadece sanatçı olarak değil para ve istihbarat olarak da bize yardımcı olmalısın' dedi.
YOLCULUK BAŞLIYOR
Deniz'ler için idam kararının verilmesi üzerine harekete geçtiler. Zaten Ankara'da iyice sıkışmışlardı. Mahir özellikle çok afişe olmuştu. Örgüt olarak son kararlarını verdiler. Ünye Radar Üssü'nden İngilizleri kaçıracak ve Denizler'in bırakılması karşılığında pazarlığa girişeceklerdi. 15-16 Mart 1972'de Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna ve Ertan Saruhan Fatsa'ya yerleşti. 26 Mart 1972'de Ünye Radar Üssü'nde görevli ikisi İngiliz, biri Kanadalı üç teknisyen; Charles Turner, Gordon Banner, John Stuart Law'ı rehin aldılar. 28 Mart'ta Kızıldere'ye geldiler. 30 Mart sabahı ise saklandıkları köy muhtarı Emrullah Aslan'lın evi kuşatıldı. Operasyonu, 12 Eylül'e imza atacak bir paşa, Nurettin Ersin yönetti. Ama operasyonel ekibin sorumluluğu MİT'çi Süleyman Yenilmez'deydi. Operasyona Mossad ve CIA de istihbarat olarak destek verdi. Burada hep anlatılagelen eksik bir bilgiyi de düzelteyim. Kızıldere'deki evde çatışma yaşanmadı. Güvenlik güçleri ağır silahlarla saldırdı. Çayan ve arkadaşlarının bu saldırıya cevap verme şansı bile olmadı. Rehineler dahil hepsi öldü, bir kişi hariç, üst kattaki samanlığın içinde gizlenen Ertuğrul Kürkçü...
Olaydan tam bir gün sonra bulundu. Babası, cenazeler içinde oğlum yok deyince, tekrar aranan evin samanlığında ele geçti. Ardından mahkeme süreci ve uzun hapis yılları geldi. Önce idama mahkum edildi. Cezası müebbete çevrildi. 14 yıl cezaevinde kaldı. 1986'da tahliye oldu.
YEĞEN AYNA'YLA BİRLİKTE
Sol içinde kimileri tarafından ajan olmakla suçlandı. 10 devrimcinin öldüğü bir eylemden sağ olarak kurtulması üzerine çokça spekülasyon yapıldı. Ama asıl tartışma mahkemedeki tavrından kaynaklandı. Mahkemede bir yanlış içine düştüklerini ve Mahir Çayan'ın kurbanı olduklarını söyledi. Arkadaşları tarafından yalıtıldı. Cezaevinden sonraki yıllarda yayıncılık ve yazarlık yaptı. ÖDP gibi bir çok sosyalist oluşumun içinde yer aldı. Şimdi ise TBMM'nin koridorları onu bekliyor. Ve Ertuğrul Kürkçü o koridorlarda bu kez anti-emperyalizm şiarıyla İngilizleri beraber kaçırdıkları arkadaşı Ömer Ayna'nın yeğeni Emine Ayna'yla -İngilizlerin ses çıkartmadığı- bir özgürlük hareketine öncülük etmeye hazırlanıyor.
Talihin cilvesi
TALİHİN cilvesine bakar mısınız? Kürt sorununun adını koyan ilk sosyalist parti TİP idi.. Partiye, Kürt meselesinin çözümü için daha çok Türk aydınları öncülük ediyorlardı. Kürtler de bu şemsiyede kendilerine yer bulmuşlardı. Şimdi Türk kökenli sosyalistler Kürtlerin şemsiyesi altında Meclis'e girebiliyorlar.
BÖLÜKBASI SENDROMU
Bu seçimlerin belki de en renkli ve tartışılan ismi oydu. Anket şirketlerinin tamamının yanıldığını söyleyen, birinci parti olduklarına ilişkin takım elbisesine iddiaya giren de hep aynı isimdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin.
Hatta o kadar kendinden emindi ki; onunla bir arada olduğunuz zaman siz bile etkisinde kalıyordunuz. 'CHP galiba bu sefer 30'ları geçecek' diyordunuz. Hatta bu düşüncemi yazdım bile... Sadece Tekin miydi, bunu düşündürten... Hayır! CHP'li veya başka partiden sahada çalışan kim varsa hemen hemen aynı görüşteydi; Trabzon adayı 'Gürkan Bey 2 garanti 3'ü zorluyoruz.' Gaziantep adayı 'Bu sefer farklı 4 kesin... 5 belki!'
Miting meydanları da aynı hissi veriyordu. Muş mitingine gelen 10 bin kişiydi. Ama çıkan oy bunun yarısı bile değil. Peki ya Rize mitingi, Hakkari mitingi...
Seçimden sonra konuştuğum Gürsel Tekin 'Sanki kamera şakası gibi' dedi.
Oysa bu durumun siyasi tarihimizdeki adı 'Bölükbaşı Sendromu'dur. CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, DP ile girdiği amansız mücadelede bunu hep yaşadı. İyi hitabeti ve sempatikliğiyle halktan yoğun ilgi gören Bölükbaşı, sandık başında hep hüsrana uğradı. Hatta bunu alaycı bir dille mitinglerinde de dile getirmekten çekinmedi.
'Alkışlar bana. Oylar Menderes'e'
Gürsel Tekin'in yaşadığı tam da budur. 'Mitingler bize, oylar AKP'ye...!'
Gurkanhacir.com
Twitter.com/gurkanhacir