Farkında mısınız? Türkiye'deki derin devlet tartışmaları hep iki isim etrafında dönüyor. Mehmet Ağar ve Mehmet Eymür! Biri emniyet teşkilatının en hızlı polis şefi, diğeri istihbarat teşkilatımızın en sivri ismi! Derin devlet denilince hep Ağar ve Eymür'ün ismi akıllara geldi. Kimi zaman biri galip geldi, kimi zaman biri diğerini açığa düşürdü
Ama her ne olursa olsun iki Mehmet için de kader ağlarını hep birlikte ördü! İki Mehmet'in devletin derinliklerinde yaptığı bilek güreşine bir uzanalım mı? Ama önce babalarına bir bakalım...
Mazhar Eymür... 1900'de doğdu. Asker olan babası Süleyman Bey'i çok küçük yaşta kaybetmişti. Annesiyle İstanbul Kasımpaşa'ya yerleştiler. Kuleli Askeri Lisesi'ne yazıldı. O da babası gibi subay olacaktı. 1918'de teğmen oldu. 3 yıl sonra Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Sonra yine askeri eğitimine devam etti. 1929'da harp okulundan daha yeni mezun olmuştu. Servis'e (MAH) 1940'ta girdi. Kırklareli'nde göreve başladı. Sonra İstanbul'a geçti. Görev yeri teknik bürodaydı. Gelişmiş bir teknik dinleme ve takip için daha donanımlı bir büro açılmaya karar verildiğinde Mazhar Eymür'e Ankara yolu gözüktü. Ankara Kavaklıdere'deki 2 katlı bahçeli bina onun hem evi hem de MİT'in (MAH) yeni dinleme merkezi olmuştu.
DİNLEME, HOBİSİYDİ
Mazhar Eymür'ün dinleme ve takip merakı giderek hobiye dönüştü. Tatil günlerinde bile dinleme cihazlarının başından kalkmıyordu. İstihbarat dünyasının yeni tanıştığı makaralı teyplerin büyüsüne kapılmıştı. Amerikalı uzmanlar tarafından getirilen bu aletlerin eğitimini de Amerikalılar vermişti.
(Hem baba hem de oğul Eymür'le ilgili hep CIA ve ABD'yle içli dışlı suçlaması yapıldı. Evet Mazhar Bey de, Mehmet Eymür de Amerikalılarla sıkı bir işbirliği içinde çalıştılar. Ama şunu unutmayalım. MİT'te çalışıp da Amerika ve CIA'den uzak durmayı başaran teşkilat mensubu var mı?)
Mazhar Eymür ayrıca İsrail'de eğitim alan ilk istihbaratçımızdı. Dönüşünde Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı görevinde bulundu.
Yaptığı telsiz/yayın bozucu aletler sayesinde TKP'nin ünlü Bizim Radyo'sunun Türkiye yayınını parazite çevirmeyi başarmıştı. Mazhar Bey, sola düşmandı.
ŞÖHRETİ ADANA'DA BULDU
Zülfü Ağar... Elazığ'da dünyaya geldi. Liseye kadar Elazığ'da kaldı. (Asıl adı Zülfi'ydi. Ama nüfusta Zülfü diye yazılmıştı. Birçok kaynakta ise adı Zülküf diye geçiyor.) Ankara Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Ve Emniyet'in sınavlarına girdi, kazandı.
İlk görev yeri İstanbul Emniyeti oldu. Basamakları hızla tırmandı. O da Mazhar Bey gibi sola ve solculara karşıydı. 1950'de belki de kariyerinin en parlak görevine geldi.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın Koruma Müdürü oldu. Genç yaşına rağmen bu önemli görevi başarıyla yerine getirdi.
Oradan il emniyet müdürlükleri dönemi başladı. Adana Emniyet Müdürlüğü dönemi, ülke çapında şöhrete kavuştuğu yer oldu. Çünkü Adana, 'ağır abi'lerin harman olduğu yerdi. Ve oranın kralı da Asfalt Rıza'ydı. Asfalt Rıza'nın (Rıza Prodan) bütün hakimiyetini kırmayı başardı. Çay bahçesi işleten Asfalt Rıza, Adana'ya kan kusturuyordu. Sadece Asfalt Rıza değil, dönemin en hızlıları Adana'yı mesken tutmuştu. Zülfü Ağar, yeraltı dünyasına çeki düzen vermeye başladı. Anlatılan şehir efsanelerine inanacak olursak çarşaf giyip kadın kılığında okul önlerinde biriken ayak takımını derdest ediyordu.
Zülfü Ağar'ın bir diğer ilgi alanı ise solculardı. Adana'da CHP'li bir ilçe başkanını gözaltına aldırmış ve tabanlarını patlatırcasına falakaya yatırmıştı. Bu yüzden soruşturma geçirdi.
1960'taki 27 Mayıs müdahalesi ikisinin de hayatında dönüm noktası oldu. Her ikisi de Demokrat Parti'ye yakındı. Kısa süreli de olsa görevden el çektirildiler. Zülfü Ağar 3 ay açığa alındı. Mazhar Eymür ise CHP'liler hakkında tuttuğu dinleme fişlerini imha edemeden askerler tarafından gözaltına alındı. Ama 27 Mayıs yönetimi her ikisine de uzun süre eziyet çektirmedi. Kısa süre sonra görevlerine geri döndüler. Ama bir şartla! Artık CHP ve solcularla uğraşmayacaklardı.
ANKARA-İSTANBUL HATTI
Gelelim oğullara!
Mehmet Ağar 1951'de Ankara'da doğdu. Sonra İstanbul'a gitti. Haydarpaşa Lisesi'ne kaydoldu.
Mehmet Eymür ise tam tersi. O 1943'te İstanbul'da dünyaya geldi. Sonra ilkokul için Ankara'ya geldi.
Mehmet Ağar İstanbul'daki lise yıllarının ardından yine Ankara'nın yolunu tuttu. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi.
Eymür yine tam tersi... Ankara Maarif Koleji'nden sonra İstanbul'a geldi. İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nin yolunu tuttu.
Yani iki Mehmet, Ankara ile İstanbul arasında mekik dokudular.
SOLCU DÜŞMANLIĞI
Mehmet Ağar, Emniyet bursuyla okudu. Mehmet Eymür ise lise yıllarından itibaren Teşkilat'ın içine girdi. Babasının 'işyeri' zamanla onun da işyeri oldu. 1966'da da MİT'e girdi.
Mehmet Ağar 1973'te Emniyet'e girdi. Babasının yanında yetişen Muzaffer Çağlar'ın yanında mesleğe başladı. İlk büyük görevi (Yıllar önce babasının çalıştığı gibi) Cumhurbaşkanlığı'nda first lady Emel Korutürk'ün Koruma Müdürlüğü oldu.
Mehmet Eymür ise babası Mazhar Bey'in yanında yetişen Hiram Abas'ın yanında çalışmaya başladı. Hiram Bey'le birlikte 'solcu avına' başladılar. İlk büyük avları Mahir Çayan ve arkadaşları oldu. 1971'de Hiram Bey'in yaralandığı Ulaş Bardakçı'nın öldürüldüğü ünlü Arnavutköy çatışmasında Mehmet Eymür de vardı. Sonra Kızıldere'de Mahir Çayan'ın öldürüldüğü çatışmada yer aldı.
Mehmet Ağar ise Mahir Çayan'ın Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden okul arkadaşıydı. Ama Çayan'ın yolundan gidenlerle o da çarpıştı. 90'larda İstanbul'u altüst eden Dev-Sol'la mücadele Ağar'ın işiydi. Birçok çatışmanın emrini o verdi.
ÇATLI VE YEŞİL KAVGASI
Oğul Mehmetler'in yolu hep kesişti. Devlet kavgasında öne geçmek ve hakimiyet kurmak için hep birbirlerini etkisizleştirmeye çabaladılar. Herkes kavganın başlangıcını 1988'deki ünlü MİT raporuna dayandırıyor. (1987'de ortaya çıkan 1. MİT raporu, derin devletin ilk büyük deşifrasyonu sayıldı.)
Ama konuşulan o ki, mesele daha eskilere dayanıyor. Türkiye'nin son 30 yılında sansasyonel hangi olay varsa bu iki Mehmet'e bağlandı. Ağar'ın Çatlı'yı kullandığı iddia edildi. Eymür'ün ise Yeşil'i sahaya sürdüğü konuşuldu. Faili meçhul cinayetler, adam kaçırmalar, baskınlar vb. Hep bu ikilinin egemenlik mücadelesi olarak algılandı.
Ağar'ın imzaladığı kimlik kartıyla gezen Çatlı'nın Susurluk'ta planlanmış bir kazaya kurban gittiği konuşuldu. Kazayı planlayanın Mehmet Eymür olduğu ileri sürüldü.
Aynı şekilde Eymür'ün 'kullandığı' iddia edilen Yeşil kod adlı Ahmet (Mahmut) Yıldırım ise Ağar'a yakın Ankara Emniyeti'nde (Orhan Taşanlar zamanı) kaburga kemikleri kırılıncaya kadar dövüldü. Ölümden son anda Eymür kurtardı.
Kumarhaneler kralı Topal'ın paralarına bir grup mafyanın ve özel harekatçıların el koyduğu iddia edildi. El koyanların Ağar'la yakından ilişkili olduğu söyleniyordu. Ama Topal'dan alınan 17.5 milyon TL.'nin Eymür'ün adamı olduğu söylenen Yeşil'in Ankara Ulus'taki Ziraat Bankası hesabında çıktığı konuşuldu.
Binlerce istihbarat, binlerce dedikodu birbirine girdi. Hangisi gerçek, hangisi dezenformasyon? Karıştırdık... Kim, ne zaman, kimin bileğini büktü, anlayamadık...
Neyse...
Baba Ağar 1969'da, Baba Eymür ise 1971'de akciğer kanserinden öldü.
Oğul Mehmetler'in devletin dehlizlerinde giriştikleri ölümcül dövüş ise sürüyor... Bin yıldır...
Biz de bir macera filminin finalini seyreder gibi merakla izliyoruz...
Eymür zirvede... Ağar sahnede... Eymür gözaltında... Ağar mahkemede...
Gurkanhacir.com
Twiter.com/gurkanhacir
Keşanlı Ali, aslında Kürt Cemali'dir!
KANAL D'de büyük reklam kampanyasıyla vizyona girmeye hazırlanan dizi film Keşanlı Ali Destanı, ünlü yazar Haldun Taner'in unutulmaz eseridir. Uzun yıllar tiyatro sahnesinde Engin Cezzar'ın başrolüyle sahnelenmişti. Peki yazar Taner, Keşanlı Ali'yi nereden esinlenmişti?
Kürt Cemali, 1950'lerin Ankara'sında efsane bir kabadayıydı. Ankara'nın birçok mekanını haraca bağlamıştı. Bileği bükülmez bir delikanlıydı. Bu köşenin okurları hatırlayacaktır. Üzerinde tam 2 yıl çalıştığım Hacettepe mahallesinin hikayesini ayrıntılarıyla 'Mor Menekşelerin Hüznü' adıyla yazmıştım. (Şimdi o da TRT'de dizi olarak yayınlanıyor.) İşte Hacettepe'nin en 'hızlıları' kabadayı Mehmet ve Dündar Kılıç'ın ortak 'icraatıyla' Kürt Cemali öldürüldü. Davetli olduğu kumarhanenin açılışında üzerine kurşun yağdırıldı. O günden sonra Kürt Cemali için Altındağ'da ağıtlar yakıldı. Adına türküler bestelendi. Kürt Cemali efsanesi tüm Türkiye'ye yayıldı. Haldun Taner de bu kabadayının hayatından esinlenerek bir tiyatro oyunu yazdı. Ancak küçük düzeltmeler yaparak! Kürt sözcüğü Keşanlı olarak değiştirildi, Altındağ ise Sineklidağ olmuştu. Şimdi yıllar sonra iki mahallenin kavgası ekranda sürecek. Bakalım kan dökülerek biten bu kapışmadan TV ekranlarında kim galip çıkacak? Hacettepe'nin Mor Menekşeleri mi yoksa Kürt Cemali'nin Altındağ'ı mı?