Peşinen söyleyeyim; radyo ve televizyon yayınlarını denetleyen bir kurum mutlaka olmalıdır. O nedenle RTÜK’e kurumsal anlamda bir itirazım yok.
RTÜK diye bir kurum olmasa idi inanıyorum ki prime time denilen yayın saatlerinde dahi erotizmin bir ötesi olan soft porno tarzındaki filmleri bile yayımlamaktan çekinmeyecek olan pek çok kanal olacaktı.
Aksi halde bugün prime time’da yayımlanan “Yemekteyiz” isimli program yerine belki de Aydemir Akbaş’ın “Yeme de Yanında Yat” isimli bir soft porno filmi yayımlanacaktı.
Ya da bazı kanalların ana haber bültenlerinde ekranın altındaki yazıda “İşte Cinci Hoca’nın hiçbir yerde yayımlanmamış o erotik sahnesi” şeklinde bir cümle yer alacak ve böylece cemi cümlenin cinleri tepesine çıkarılacaktı.
Evet bu anlamda RTÜK, olması gereken bir kurumdur; fakat bu durum, RTÜK’ün bazı uygulamalarının saçma sapan uygulamalar olduğu gerçeğini göz ardı etmemizi gerektirmiyor.
Bunlardan özellikle şu üç uygulamanın niye var olduğunu ve bu yaptırımların hangi mantığa hitap ettiğini ya da hangi mantıktan sadır olduğunu anlamakta hakikaten zorluk çekiyorum.
Bunlar, özetle şunlar:
BİR: Yasaya aykırı yayın yapan programın cezalandırılması yerine kanalın külliyen kapatılması...
İKİ: Ceza olarak belgesel yayımlanması zorunluluğunun getirilmesi...
ÜÇ: Sigara içimine dair görüntünün kapatılması...
Birinciden başlayalım: Otobanda bir araç kaza yaptığında otoban bir ya da iki gün boyunca kapatılıyor mu?
Bir apartmana kaçak çekme kat yapıldığı tespit edildiğinde apartmanın tamamı mı yıkılıyor?
Bir öğrencinin tüm dersleri iyi olup da o öğrenci örneğin Matematik dersinden 1 almışsa kendisine karne verilmesi yasaklanıyor mu? Anne ve babasının o karneyi görmesi engelleniyor mu?
Bir diğer problem de belgesel yayınlanmasına dairdir.
Bir programın yasayı ihlal etmesi neticesinde o programın yerine belgesel yayınlanmasına karar verilmesinin mantığı nedir?
Amaç ceza vermekse, belgesel izlemek bir ceza anlamına gelmiş olmuyor mu?
Yoksa televizyonlar belgesel yayınlamadıkları için, “fırsat bu fırsat” deyip belgesel yayımlanması mı sağlanmak isteniyor?
Peki böyle bir durumda belgeselde de hayvanların “üreme biçimleri” ayrıntılı “gösterilirse” bunun yaptırımı nasıl olacaktır?
“Efendim o cinsel ilişki sahneleri hayvanlarla ilgili... Dolayısıyla bunun gösterilmesinde bir sakınca yok” denildiğini varsayalım.
Bu durumda kanal yetkilileri çıkıp “Efendim yasakladığınız görüntülerdeki cinsel eylemler, tamam, insanlar tarafından gerçekleştirilmişti. Ama o insanlar da ‘hayvan kibin’ halvet ediyordu. O da bir hayvan belgeseli sayılabilir?” derse ne olacaktır?
Evet üçüncü problemli yasak örneği de sigara meselesine dairdir.
Geçenlerde galiba Babam ve Oğlum isimli filmdeydi, Çetin Tekindor bir sigara yakmıştı, sigaranın dumanı ortalığı kaplamasına rağmen sigara görünmüyordu...
Başka bir sahnede ise Tekindor’un eşi “Nereye gidiyorsun?” diye sorunca Tekindor “Sigara içmek için bahçeye gidiyorum” demişti.
Yani sigaranın “dumanı” vardı; hatta “sigara” sözcüğünün kendisi de vardı ama sigaranın kendisi yoktu.
Tıpkı Yemen’deki toplu nikâhta damatların, bacanakların, şahitlerin mevcut oluşuna rağmen gelinlerin olmayışı gibi!...
O yüzden tutarlı olabilmek için bence “sigara” sözcüğü kullanıldığında “bip” sesi verilmelidir.
Ama bu sefer de örneğin bir yemek programında “sigara böreği” tarifi yapılamayacaktır.
Yapılacak olsa “Biiipp.. böreği” gibi bir börek çeşidi olacaktır ki böyle bir böreğin “kapalı ortamlarda” yenilmesi yasaya aykırı mıdır, bilmiyorum.
Ya da diyelim ki bu kez ekranda oldu ki böreğin kendisi “göründü”.
Herhalde yaptırım olarak o program yerine bir sonraki programda “Börek nasıl açılır?” başlığı altında bir “belgesel” izlettirilecektir.
Bu arada RTÜK’e bir ihbarda bulunmak istiyorum: Geçen gün Skyturk360’ta bir film vardı. Psikopatın biri kolonya içiyordu.
O kolonyanın üstünde “tütün kolonyası” yazıyordu. Oysa “tütün”ün üstü mozaiklenmeliydi.
Gerçi bu kez de bazıları “Ne mozaiği ulan, üstü mermer kaplanmalıydı, mermer” diyebilir!