BU YAZIYI SPİKERDEN DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde memleketin birinde bir Tayyip Erdoğan yaşarmış.
Bu Tayyip Erdoğan çok sinirli bir adammış.
Sürekli memleketi kutuplaştırır, sonra bir kutba "gel beraber çoğunluk olup azınlık üzerine tahakküm kuralım" dermiş.
Arada sırada sinirinden Twitter'ı filan kapatırmış.
Bağıra bağıra konuşmayı o kadar çok severmiş ki, arada sırada sesi kısılırmış.
Memleketin hümanist kalemleri, ezeli muhalif siyaset aşıkları ve muhabbet fedaileri ise bu duruma çok içerlermiş.
Dertlerini halka anlatmak için deli divane olur, ama bir türlü anlatamazlarmış.
Kömürden ve makarnadan gözü dönen halk, "içki nedir bilmezdim, şimdi bir ayyaş oldum" türküsünü söyler, bu memleket sevdalılarına kulak tıkarmış.
Ülke kutuplaştıkça kutuplaşır, gerildikçe gerilirmiş.
***
Ne günlere kaldık?
Bir masalın lirizmden bile yoksun bu anlatı, memleketin birçok gazeteci, siyasetçi ve akademisyeni tarafından yeniden üretiliyor.
Sadece memlekette değil, Batı medyasında da popüler hale geliyor bu anlatı.
Seçim sonuçları açıklandıktan sonra, Batı medyasında çıkan haber ve analizlerin dikkate değer bir kısmı Türkiye'deki AK Parti karşıtı koalisyonun söylemini kullanıyor.
Konuşmaya AK Parti'nin "İslamcı" kimliğine vurgu yaparak başlayıp, ülkenin gerildiğini, kutuplaştığını, istikrarsızlaşacağını söyleyip bitiriyorlar konuşmayı.
Oysa ki bunlar olgusal bir duruma işaret etmiyor. Yani birer tespit değiller.
Bunlar birilerinin temennisini yansıtıyor.
AK Parti'yi siyaseten felç etme mücadelesinde kullanılan söylemsel araçlar bunlar.
***
AK Parti, kurulduğu günden bugüne siyasal mühendislik çabalarının nesnesi yapılmak istendi.
Kurulan bu yeni partinin ideolojisinin ne olması gerektiği önce partinin dışındakiler tarafından tartışıldı.
Hangi reformları hangi sırayla yapması gerektiği söylendi durdu.
"Tayyip Erdoğan'ı halk seviyor, o oyları toplar, memleketi biz yönlendiririz" beklentisi ile hareket edildi.
Bununla birilkte AK Parti sürekli güvenlikleştirildi.
Gerçekten değişip değişmediği sorgulandı,
Sürekli demokrasi, laiklik testlerine tabi tutuldu.
AK Parti, her seferinde yakaladığı seçim başarılarına rağmen, "ülkenin sandık demokrasisine değil, katılımcı demokrasiye ihtiyacı var" eleştirilerine maruz kaldı.
2002'ten beri darbe girişimlerine, kapatılma davasına, 27 Nisan muhtırasına, irtica sopasına muhatap oldu.
AK Parti karşıtı cephe yaptı bunu.
Bu cephe, AK Parti kurulduğu bugünden genişledi.
AK Parti'ye kendi rengini verip onu istediği yöne çevirmeyeceğini anlayan, bu cepheye geçti.
Bu cephede, her dönemde yeni bir marş bestelendi.
Bir dönem "toplumun dindarlaşması" marşı söylendi.
Bir başka dönem "mahalle baskısı".
Bir dönem "sivil dikta" marşı gündeme geldi, bir başka dönem "otoriterleşme".
Bugün listenin tepesinde "kutuplaşma" marşı yer alıyor.
Hep birlikte dinliyor, daha doğrusu maruz kalıyoruz.