Dün müjdeler peş peşe geldi. Elektrikte, doğalgazda yüzde 10 indirim yapıldı. İstihdama yönelik teşvikler açıklandı. İş dünyası rahatlatıldı.
En önemlisi de asgari ücrette yüzde 26 oranında artış sağlandı. 417 T.L artışla net 2 bin 20 liraya yükseldi. Son 12 yılın ikinci büyük artışı gerçekleşti. Devlet, özel sektöre verdiği desteği devam ettirerek, yükü üzerine almaya devam etti…
Yeterli midir, değil elbette. Gönül ister ki çok daha fazlası olsun. Ancak, ülke imkânları göz önüne alındığında küçümsenemeyecek bir artış bu. Doğal olarak domino etkisi yapacak, 2019’da emekli aylıklarına da yansıyacak.
Ayrıca, başka güzel gelişmeler de var…
İhracat sürekli olarak artıyor. Cari açığımız azalıyor. Turizm gelirlerinde küçümsenmeyecek yükselişler sağlandı. Dün, Ak Parti TBMM Grup Toplantısı’nda T.C Başkanı Erdoğan rakamlar verdi, uzun uzun anlattı bunları…
İşte, Kemal Kılıçdaroğlu’nun her fırsatta “yönetilemiyor, savruluyor, kötüye gidiyor” dediği Türkiye bu!
***
Muhalefettir, yapacak tabii. CHP’nin de İyi Parti’nin de hatta MHP’nin de iktidarı eleştirmesi çok doğal.
Ancak, bu eleştirilerin bir dozu ve sınırı olmalı. Ayrıca, söylenen sözlerin ayağının yere basması da gerekiyor. Fakat olmuyor, bu sınır özellikle Kemal Kılıçdaroğlu tarafından öylesine zorlanıyor, öylesine aşılıyor ki, akla hayale gelmeyecek sözler sarf ediliyor. Kemal Bey, geçtiğimiz gün kendisine yakın gördüğü gazetecileri topladı, aynen şu sözleri söyledi:
“ABD Başkanı Trump telefon ettiğinde Erdoğan ayağa kalkıyor, önünü ilikliyor ve kendisine ‘emret’ diyor.”
Evet, aynen bu ifadeleri kullandı!
Biliyor musunuz, o gazetecilerin çoğu “Yuh artık, bu kadarı da olmaz” diye düşünmüş olacak ki, bu sözleri yazamadı. Çoğu, makaslamak zorunda kaldı. Ama Kılıçdaroğlu tarafından bu sözler bile söylenebildi!
Özellikte CHP garip bir ruh hali içinde: İç politik gelişmelerde takındığı tavrı, dış politikada da sürdürüyor. Türkiye ne zaman bir başarı sağlasa, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP sözcüleri sıraya giriyor; çarpıtmak, etkisizleştirmek ve küçük düşürmek için, ne gerekiyorsa yapılıyor.
Zaman zaman öyle ileri gidiyorlar ki, Türkiye düşmanı İsrail Başbakanı Netanyahu ile aynı noktada buluşuyorlar.
***
Dün, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikteydik. Bakanlığının 2018 icraatları ile 2019’a yönelik strateji ve beklentileri açıkladı…
Çavuşoğlu, Suriye’den Kıbrıs’a, Irak’tan Yemen ve Filistin’e kadar hemen her bölgede aktif bir dış politika fotoğrafı paylaştı bizlerle. İkili temasları, BM’de atılan adımları, elde edilen sonuçları hatırlattı.
Geçmişi düşündüm o an! Eskiden Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Dışişleri Bakanları “Bekle gör” politikaları koyarlardı hep önümüze. Genellikle de izlenen pısırık, ürkek ve etkisiz dış politikayı, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözleriyle süslemeyi ihmal etmezlerdi. Mustafa Kemal Paşa’ya büyük haksızlık ederlerdi.
Hikâye dinlerdik hep…
Sonucunda da kaybeden biz olurduk. Tek tek sıralamaya gerek yok. Irak politikaları başta olmak üzere onlarca örneği var bunun!
Kim ne derse desin, kim aksini iddia ederse etsin, ne yazık ki dünya siyasetinde de bölgemizde de hiçbir ağırlığımız yoktu. Ama artık çok şey değişti. Dünya liderleriyle görüşmek için sıraya girip, onlardan himmet bekleyen Türkiye gitti, yerine dünya liderlerinin diyalog sağlamaya çalışmak için çabaladığı bir ülke geldi.
Kimsenin peşine takılmış değiliz, kimsenin menfaatlerinin taşeronluğunu yapmıyoruz, kimsenin dümen suyunda hareket etmiyoruz. Gerektiğinde sahaya iniyoruz, gücümüzü ortaya koyuyoruz. Hakkımızı sonuna kadar savunuyoruz.
Bakan Çavuşoğlu’nun dün ortaya koyduğu tavır, bundan sonra da bu politikanın devam edeceğini gösterdi. Eski Türkiye yok, yeni Türkiye var artık.
Kılıçdaroğlu ise bu fotoğrafı eleştiriyor ve “savrulma” adını veriyor. Eğer gerçekten “savrulma” ise, bu ne güzel savrulmadır! İnsan, “Biz daha önce niye savrulmadık” diye hayıflanıyor gerçekten!