Önce kısa bir hatırlatma yapıp, nasıl bir telefon trafiği gerçekleştiğini, perde arkasında neler yaşandığını aktararak başlayalım...
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dandias, 29 Temmuz günü Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'nu aradı. Kendi ülkesindeki yangınlara rağmen, Türkiye'ye yardıma hazır olduğunu söyledi.
Şov yapıyordu tabii!
Ardından 30 Temmuz'da AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkanı Josep Borrel Fontelles'ten bir telefon geldi. O da Çavuşoğlu'na AB'nin Türkiye'deki orman yangınlarının söndürülmesi için yardım edebileceğini bildirdi.
Türkiye, hemen harekete geçti. AFAD, Dışişleri ile koordinasyon halinde AB Sivil Koruma Mekanizmasına yangın söndürme uçağı temini için başvuruda bulundu. İspanya ve Hırvatistan'dan "olur" cevabı geldi. Şova soyunan Yunanistan ise ölü taklidi yaptı. Türkiye'ye hiçbir cevap vermedi.
Bu arada, kardeş Azerbaycan ve Pakistan gibi dost ülkeler harekete geçti. Türkiye'ye ekipler gönderildi.
Sonra bir yerlerden düğmeye basıldı, sistemli ve planlı bir şekilde "Help Turkey" çağrıları yapıldı. Türkiye hiçbir şey yapmıyor ve yangınlara teslim olmuş gibi bir hava yaratılmak istendi.
Oysa, sosyal medyada o çağrılar yapıldığında, şüpheli orman yangınlarının yüzden fazlası söndürülmüştü.
Peki, Türkiye her türlü yardım çağrısını değerlendirip, gerekli temasları yapmasına rağmen, neden atıldı bu "Help Turkey" naraları? Hiçbir yaptırım gücü olmayan ve ülke yönetimi ile ilgileri bulunmayan kitleler niçin harekete geçirildi?
Cevabı belli, açık ve net bu sorunun:
Türkiye, acz içinde kıvranıyor görüntüsü vermekti amaç! İç politikada iktidar, dışarıda ise ülke aleyhine kullanmak amacıyla atıldı bu adımlar! Gelişmelerin ve durumun farkında olmayan kitleler de peşine takıldı...
Çok ilginçtir, genellikle "Türkiye'de iktidarda bir diktatör var" , "Bu ülkedeki en büyük sıkıntı Recep Tayyip Erdoğan'dır" naraları atanlar, en ön safta yer aldılar. Tabii ki "rahat etsin" diye Erdoğan'a yardım etmek değildi dertleri. Onlar da biliyordu "Help Turkey" diye bağırmanın hiçbir işe yaramayacağını. Farkındaydılar çıkardıkları seslerin kuru gürültü olduğunun. Yangınları durdurmayacağını, halka hiçbir faydası olmayacağını bilmeyecek kadar ahmak değildi bu kampanyayı planlayanlar. O yüzden Yunanistan gibi ikiyüzlü davrandılar ve şov yaptılar. Yaşanan bir felaket üzerinden siyasi rant devşirip, ülke yönetimini karalamaya ve sıkıntıya sokmaya çalıştılar.
Sosyal medyada bu konuda en ateşli ve saldırgan olanlar ise, yeni açılmış adı sanı belli olmayan kimliksiz hesaplardı.
Sıfır ya da 3-5 takipçili hesaplar, enva-i çeşit yalan üretip, iftiranın en çirkinlerinden örnekler sergilediler.
Vahşice saldırıp, ortalığı alabildiğine kirlettiler...
En önemlisi ise, "Bu yangınlar neden çıktı?" diye sormadı ve sorgulamadı hiçbiri. Bu ülkeyi yıllardır "Ormanlarınızı yakarız" diye tehdit eden, yakan ve bazıları da yakalanan PKK'dan tek kelime etmediler. Tersine, adeta ormanların alev almasını bekler gibi, mal bulmuşçasına saldırdılar, saldırdılar, saldırdılar...