Türkiye, pek çok cephede savaş halinde. Ekonomik problemlerle uğraşıyoruz, terör örgütleriyle boğuşuyoruz, Suriye’de DAEŞ’e karşı süpürme harekatı yürütüyoruz. Vesaire, vesaire…
Üstüne bir de ABD başta olmak üzere “müttefik” dediğimiz ülkelerin sergiledikleri iki yüzlülük ve alçaklığı ekleyin. Oldukça zor, tuzaklarla dolu ve son derece önemli günlerden geçiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ise, ödül dağıtım törenleri düzenliyor. Önceki gün Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri dağıtıldı. Külliye, dün de TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri dağıtımına ev sahipliği yapıldı.
Normal mi bu?
Evet, hem normal, hem de olması gereken!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, Türkiye’nin pozitif gündem sıkıntısı yok. Onca saldırı altında kalkınma hamlemize devam ediyor, atılması gereken adımları atıyor, olması gerekeni yapıyoruz.
Belli çevreleri rahatsız eden de zaten bu tablo!
Onlar yıkılmamızı, en azından tökezlememizi ister ve beklerken, biz kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz.
***
Üstelik, bu ödül törenlerinde verdiğimiz önemli mesajlar var…
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nin sahiplerine bakın, ne demek istediğimi göreceksiniz!
Biri Şener Şen. Beğenin ya da beğenmeyin, bu ülkenin yetiştirdiği bir değer. Türk sinemasına damgasını vurmuş bir isim. Kısaca ifade etmek gerekirse, ithal değil, yerli ve bizden bir isim.
Bir diğeri Mustafa Kutlu. Meselelere bu ülke insanının gözüyle bakıyor. O da yerli ve milli bir isim.
Kemal Haşim Karpat, bizim yetiştirdiğimiz oldukça önemli bir değer. Feridun Özgüven de öyle.
Merhum Ordinaryus Profesör Doktor Ahmet Süheyl Ünver’e gelince…
O da soydaşlarımıza Bulgaristan’da son derece ağır baskılar yapılırken, “Allah bu millete yapılan zulmü affetmez” değerlendirmesini yapacak kadar derin, yerli ve milli bir isim.
Özümüze sahip çıkıyoruz…
Bugün yaşadığımız pek çok sıkıntının altında işte takındığımız bu tavır var! Rahatsızlar, bize çizilen “yoldan çıktığımızı” görüyorlar ve bunu bir türlü kabullenemiyorlar.
***
Dün Külliye’de, TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri dağıtılmadan önce bir tanıtım filmi gösterildi…
Yerli ve milli teknolojiye vurgu yapıldı.
Dünyadaki mazlumlara “yalnız değilsiniz” mesajını veren Türkiye’nin sesinin daha gür çıkması için TÜBİTAK’ın yaptığı çalışmaların öneminin altı çizildi.
Bugün dünyada hakim olan sömürgeci zihniyetin oluşturduğu sahte medeniyetin devam edemeyeceği açıkça ortaya konuldu.
Kültür işgaline son verecek bilgi üretiminden söz edildi.
“Güçlü toplum” ve “güçlü Türkiye” mesajları verildi.
Daha düne kadar, 17-25 Aralık öncesi FETÖ’nün merkez üssüydü TÜBİTAK. Bize değil, dışarıdaki patronlarına hizmet götürecek kafalarla doluydu. Ciddi hasarlar gördü. Bugün geldiği nokta ise, verdiği mesajlarla ortada. Rahatsız olmazlar mı, olurlar elbet.
Herhalde ortaya koyduğum bu fotoğraftan sonra daha iyi anlamışsınızdır, bu tür ödül törenlerinin anlamını ve taşıdığı önemi.
Farklı bir Türkiye var artık!
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü törende yaptığı konuşma ile başta Amerika olmak üzere batıya çok önemli mesajlar verdi. Samimiyetsizliklerini, ikiyüzlülüklerini ve sergiledikleri ahlaki zaafları yüzlerine vurdu.
Ancak, bana göre ağzından çıkan en önemli cümle şuydu:
-Tam bağımsızlığın gereğini, birer birer yerine getirdik.
İşte budur mesele!
Artık karşılarında peyk gibi davranmayan, bütün adımlarını bu millet için, bu millete göre ve bu millete yakışır şekilde atan bir Türkiye var. Zaman zaman bazılarının “eksen kayması” dedikleri de bu ülkenin uzun süredir kendi ekseni etrafında dönmesi.
Hazmedemiyor ve kabullenemiyorlar…
O yüzden dengelerini bile yitirdiler ve artık kartlarını gizli değil, açık oynuyorlar. Biz de normal gündemimizi yürütüp, bu tür ödül törenleriyle bir araya gelip, verdiğimiz mesajlarla dengelerini daha da bozuyoruz!