Suriye’deki gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki, nihayet Türkiye topçu atışlarıyla bizzat müdahale etmek zorunda kaldı.
“Nasıl oldu bu?” sorusuna olaylarla cevap verelim. Önce Kobani’den başlayalım…
DAEŞ vurdu, orada yaşayanlar Türkiye’ye aktı. Mecburen kapıları açtık. Kürt, Ezidi kim geldiyse kol kanat gerdik. Türkiye’ye yakışanı yaptık. Onlara kalacak yer ayarladık, doyurduk, besledik.
Yetmedi, orada PYD’liler “yandık, bittik, ölüyoruz” diye bağırırken, DAEŞ’le mücadele için ÖSO’nun geçişini sağladık. Sınırlarımızı açtık, Peşmerge birliklerinin Kobani’ye geçmesine müsaade ettik.
Kobani, bizim sayemizde kurtuldu. Binlerce insanın katledilmesini Türkiye önledi.
Sonra, kucağımıza oturttuklarımız sakalımızı yolmaya başladı. Kobani, Türkiye’ye yönelik terör saldırılarında üs olarak kullanılır oldu. Bu kadarla da kalmadı, PYD’nin silahlı gücü olan YPG, Suriye’de Türkiye’nin menfaatlerini vurmaya başladı. Bizim uzattığımız yardım eli unutuldu. YPG, ABD, ama özellikle de Rusya’nın taşeronluğuna soyundu.
Bölgede büyük bir etnik temizlik harekâtı başlatıldı…
YPG, sadece Türkiye’ye kazık atıp, Türkmenlere yönelik bir kıyım harekâtına girişmedi. Nankörlük edip, Barzani’ye yakın Kürtleri vurdu; ele geçirdiği bölgelerden onları da sürdü. Şimdi de Ruslarla ve Rejimle omuz omuza verip, zor zamanında kendisine yardım eli uzatan ÖSO’ya saldırıyor.
Her şey apaçık ortada: Tarihin ender gördüğü bir kahpelikle karşı karşıyayız!
Birkaç gün önce Kobani’den Türkiye’ye giriş yaparken yakalanan üst düzey bir terörist, kahpeliğin hangi boyutlara ulaştığını açıkladı:
-Bahar aylarıyla birlikte, Türkiye’ye karşı Kobani merkezli bir saldırı planlıyoruz.
* * *
PYD, YPG ya da PKK, adına ne derseniz deyin, bunları yaptı da diğerleri sessiz mi kaldı? Onlar da aynı tavrı sergiledi. Onlar da içten hançerlemeye başladı…
Hatırlarsınız, kendilerine “Atatürkçü” adını veren istismarcı bir güruh, yıllar önce hep aynı sözleri tekrarlıyordu:
-Atatürk olmasaydı yoktunuz. Belki de vardınız ama adınız Yorgo, babanız da Yunandı.
Bunlardan bazıları, bugünlerde 180 derecelik bir dönüş yapıp, slogan değiştirdiler. Şimdi “Vur Putin vur” diyorlar:
-Erdoğan’ı devir, oğlumun adını Putin koyayım.
Bu da başka bir kahpelik!
O kadar ileri gitmeyen diğer Atatürk istismarcıları ise, fırtına obüslerinin devreye girmesinden sonra vır vır edip duruyorlar…
Bayır Bucak, Hatay’ın devamıymış… Atatürk, Hatay için hasta yatağından kalkıp müdahalede bulunmuş… Orada soydaşlarımız olan masum insanlar varmış… Umurlarında bile değil. Ülkelerine karşı öylesine bir kin ve düşmanlık içindeler ki, onlar da Ruslar ve YPG ile aynı safta buluşabiliyorlar!
* * *
Bir de insanlıktan yoksun sözde insan hakları savunucuları var…
Rusya, yanışımızda taşeronu YPG aracılığıyla soykırım uyguluyor, etnik temizlik yapıyor. Hastaneleri, okulları bombalıyor. İnsanlık dışı eylemlerin altına imza atarak, bölgede yayılma siyaseti izliyor.
Sessiz ve tepkisizler. Hatta onlara destek veren eylemler içindeler.
Suriye’de katledilen masum insanları görmedikleri gibi, ülkemize sığınan milyonlarca mazlumu da görmezlikten geliyorlar.
Kahpelik zirve yapmış durumda. İsminin içinde “insan hakları” kelimeleri bulunan pek çok örgüt de bu kahpelik ve insanlık suçunun ortağı.
* * *
Yıllarca “Bağımsız Türkiye” diye bağıranları da unutmamak lazım…
Türkiye, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve Ecevit’in “haşhaş direnişinin” ardından, belki de ilk defa böylesine onurlu bir tavır sergiliyor. Amerikalıların uyarılarına, Batı’dan gelen “dur, yapma” çağrılarına rağmen, milli menfaatlerini korumaya çalışıyor. Kararlı bir şekilde “Sınırımızda oldu-bittiye izin vermeyeceğiz” diyor.
Geçmişte “Bağımsız Türkiye” diyenlerden, “ABD ve Rusya’ya rağmen olur mu?” homurdanmaları yükseliyor. Geçmişte Ecevit’i alkışlayanlar, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sövüyor.
Bir garip ittifakla karşı karşıyayız. Bunlar, Rus uçaklarının, Türkiye’nin milli menfaatlerini vurmak için yaptığı 8 bine yakın sortiyi de sergilenen barbarlığı da görmüyorlar. Dönüp, dönüp Türkiye’ye vuruyorlar. Kahpelik zirve yapınca işte böyle bir tablo ortaya çıkıyor!