Sosyal medya trollerini bir kenara koyalım, ama koca koca adamlar da aynı işlerle uğraşıyorlar. Bir fotoğrafa, bir duruşa, bir gülücüğe bakıp, içinden derin anlamlar çıkarmaya çalışıyorlar.
Erdoğan-Biden görüşmesinde bir defa daha gördük bunu...
Önce dakika hesapları yapıldı. Sonra onun üzerinden çıkarımlar üretildi. Tek bir görüşme ile dağ gibi sorunların çözülüp çözülmediğine yönelik süslü yorumlar üretildi. Oysa akıl var, mantık var. Böyle bir şey mümkün değil. Bilek güreşi devam ediyor ve edecek de!
Ayrıca, sorunların çözülüp çözülmemesi mi, duruş mu önemli? Biz sorunların çözülmesini mi istiyoruz, yoksa duruşumuzu muhafaza etmeyi mi?
Sorunları çözmek çok kolay: Basit, ama hepimizin ve çocuklarımızın geleceğini etkileyecek bir karara bakıyor. "Direnmeyelim" dersiniz, mücadeleye son verirsiniz, teslim olursunuz. Bunu yaparken "Biz manevraya başlıyoruz, ama kamuoyumuzu tatmin etmek zorundayız. Siz de bize yardımcı olun" dersiniz. Onlar da süslü laflar ve illüzyonlarla gereğini yaparlar. Olur biter.
İstenen bu mudur acaba?
Geçmişte çok yaptık biz bunu. Zor değil. Döneriz yine eskiye. En çapıcı örnek Irak'tır. "Irak'ın toprak bütünlüğü bizim kırmızı çizgimizdir" diyorduk. Bundan kesinlikle taviz vermeyeceğimizi söylüyorduk. Ama Amerikalıların peşine takılıp, o çizgileri kendi ellerimizle sildik. Çekiç Güç'e uçak, komutan ve asker verip, Irak'ı parçaladık. Kuzey'de bölgesel bir yönetim oluşturduk.
Yine yaparız benzer numaraları. Yine gireriz çelişkiler içine. Bir defa daha ABD çıkarları uğruna vururuz baltayı ayağımıza. Zor işler değil bunlar.
Övgüler düzenler bize. Alkışlar, bütün kısıtlamaları kaldırırlar. Güllük gülistanlık olur ilişkiler. Hatta belki dolar bile düşmeye başlar. Ama biz, biz olmaktan çıkarız.
İstenen bu mudur gerçekten?
Her şeyin bir bedeli var hayatta. Milletlerarası ilişkilerde de durum farklı değil.
Bağımsız ve dik duruşun da teslimiyetin de karşılıkları belli. Dik durup onurlu bir mücadele verirken, çıkarları zedelenenlerin sizi alkışlamalarını bekleyemezsiniz. Teslimiyet halinde ise gelişmelerin önünde sürüklenmemek gibi bir hayal içine giremezsiniz.
Kara kaşınıza, kara gözünüze bakarak kimse sempati duymaz size!
Türkiye tercihini yaptı. Dik duruyor. Suriye'de, Irak'ta, Kıbrıs'ta, Doğu Akdeniz'de, Libya'da, Afrika'da, Karabağ'da görüyoruz bunu. Elbette bedelleri olacak bunun ve ödüyoruz. Ama elde ettiğimiz çok büyük kazanımları da bir köşeye atmamak lazım.
İşte Erdoğan-Biden görüşmesine bu gözle bakmak gerekiyor.
Son derece derin görüş ayrılıkları ve menfaat çatışmaları var ortada. Buna rağmen gücümüzü kabul ettirdik, oturuyor ve görüşüyoruz. Eskilerin deyimi ile "tehdidimizi ikaya muktedir olduğumuzu" gördükleri için yapıyorlar bunu. Türkiye'nin konumunun da gücünün de iyice farkına vardılar.
"Acaba ABD'liler bize randevu verecek mi, görüşecekler mi?" diye düşünen Türkiye çok geride kaldı. Oturuyor, görüşüyor, gerektiğinde vuruşuyoruz.
Güzel ve bizim özlediğimiz tablo buydu işte...
Açıkçası, Biden çıkıp "Anlaştık, her konuda mutabık kaldık, Türkiye'ye desteğimiz sürecek" dese korkardım.