Önce, gazeteler “S… olun gidin” başlıkları attılar. Türk Heyeti’ne “piçler” diyerek hakaretler yağdırdılar.
Olmadı, bununla da yetinmediler. Öylesine kin ve nefretle doluymuşlar ki, hızlarını alamadılar. İşi, otobüsümüze saldırmaya kadar götürdüler. Aracımızın camlarını kırdılar. Bizi taş ve yumurta yağmuruna tuttular. Bakanımızı yumrukladılar. Hatta linç etmeye bile kalktılar.
Selanik Başkonsolosluğumuzu sabaha kadar taşladılar. Önünde son derece çirkin sloganlar attılar. Kısacası, bütün kinlerini kustular. Devlet Bakanımız rahmetli Yıldırım Aktuna ile birlikte gece boyunca Başkonsolosluk’ta mahsur kaldık.
Neden mi? Çünkü Bakan Aktuna, Batı Trakya’da yaşayan ve Yunanlıların “Müslüman azınlık” diye adlandırdığı topluluğun “Türk olduğunu” söyledi. Yunanlıların kabul etmediği bir gerçeği dile getirdi. Soydaşlarımızla kucaklaştı.
Aradan 18 yıl geçti…
Baktık ki Yunanlı hiç değişmemiş. Bir arpa boyu bile yol kat edememiş. Hâlâ bıraktığımız yerde duruyor.
***
Önceki gün, “Atatürk’ü Anma ve Barış Treni” ile Selanik’e doğru yola çıktık. 10 Kasım sabahı Atatürk’ün doğduğu evde olacaktık. Saat 09:05’te düzenlenecek törene katılacaktık. Ardından Gümülcine’ye geçip, aynı gün Türkiye’ye dönecektik.
Bütün planlar ona göre yapılmıştı. Ama Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu dahil, heyette bulunanların tamamında bir kuşku vardı:
-Yunanlı yine yapacağını yaparsa, bize bir engel çıkarırsa?..
Aynen öyle oldu. Yunanlı yine yapacağını yaptı. Türk heyetinin sabah 09:05’te Selanik’e ulaşmasını engelledi.
Pasaport polisi ağırdan aldı. Gümrük yetkilileri, garip ve anlaşılmaz işlemler yaptı. Mübadele istasyonunda treni teslim alan Yunanlı makinistler ve lokomotifler yetersiz kaldı.
Biz de Selanik’e ancak 5,5 saatlik gecikme ile ulaşabildik. Durum bu olunca, trende saygı duruşunda bulunup, İstiklal Marşımızı yine trende okumak zorunda kaldık.
hhh
Topu topu 130 kişiydik…
Bazı Yunan gazeteleri bizim için “150 kişilik işgalci Türk taburu Selanik’e geliyor” yorumları yaptı. Altın Şafak gibi siyasi oluşumlar gezinin haberini alır almaz saldırıya geçti. Yunan makamları da Dışişleri Bakanlığımıza “Bu geziden hoşnut olmadıklarını” açıkça bildirdi. Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Taner Mustafaoğlu ve bazı dernek yöneticilerini ülkeye sokmadı.
Yetmedi, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu hedefe yerleştirildi:
-Bir sene içinde üç defa Yunanistan’a gelmesinden rahatsızız.
AB üyesi bir ülkeye yakışmayacak ölçüde çirkin bir tavır sergilendi.
***
Yunanistan, ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor…
Yunan Maliyesi meteliğe kurşun atıyor. Halk ağır sıkıntılarla mücadele ediyor. Ülke ekonomik olarak dibe vurmuş durumda.
Ama kafa yapısı hâlâ değişmiş değil. Türk ve Türkiye düşmanlığı, can çekişirken bile devam ediyor. Bir yandan Batı Trakya’daki zulüm sürdürülüyor. Diğer taraftan Türkiye’nin onların sorunlarıyla engellenmesi önlenmeye çalışılıyor.
Bölgeyi iyi bilen herkes durumun farkında!
Trenle Selanik’e doğru yol alırken, yetkililere, “Biraz yumuşamışlar herhalde, bunlar eskiden bizi sınırda böcek gibi ilaçlıyorlardı. Şimdi hiç olmazsa onu yapmıyorlar” dedim…
Gülerek, “İlaç alacak paraları yok” cevabını verdiler:
-Ekonomik kriz içine girmeselerdi, şüphen olmasın, yine aynısını yaparlardı.
İşte Yunan bu! Değişmiyor, değişmemekte de alabildiğine direniyor!
Bu yüzden de Batı Trakyalı soydaşlarımız, Türkiye’yi uyarıp mesaj göndermek zorunda kalıyor:
-Bazı çevreler, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılışını hararetle savunuyorlar. Aman ha, Türkiye karşılıksız olarak bizim durumumuz düzelmeden böyle bir adım atarsa, biz artık buralarda yaşayamayız.