Olacak iş değil, ama oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gezi Olayları’nın 5. Yılında bir tweet yazdı. Aynen şu ifadeyi kullandı:
“Gezi direnişi; dayanışmaya, barışa, kardeşliğe ve demokrasiye adanmış bir millet hareketiydi.”
Öyle mi acaba?
Değil tabii ki… Gezi Olayları, demokrasi dışı sokak hareketleridir. Barbarlık ve vandallıktır. Baştan aşağı bir suç yumağıdır. Sandıktan çıkan milli iradeye karşı yasa dışı bir başkaldırıdır. Milli değildir, arkasında Soros dahil Türkiye düşmanı çeşitli dış çevreler vardır.
Yaşadık biz o günleri. Gördük neler olduğunu. O olaylar için “başarısız bir darbe girişimidir” demek yanlış olmaz. Birilerinin Kemal Bey’e, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu hatırlatması lazım. Bu ülkede kanunlar var. Gezi Olayları’nda o kanunlar ayaklar altına alındı. Bize, hepimize, kısacası halka karşı suçlar işlendi. Gece sabahlara kadar tencereler, tavalar çalınarak huzurumuz bozuldu. Bu eylem, Türk Ceza Kanunu’nda suçtur.
Yollar kesildi, caddelerde; sokaklarda ateşler yakıldı. İşten eve, evden işe gidemez olduk. Halkın seyahat hürriyeti engellendi. Bizim Ceza Kanunumuzda bunun da karşılığı var.
Haftalar boyunca esnafın ve pek çok işyerinin “iş ve çalışma hürriyeti” engellendi. Türk Ceza Kanunu bu eylemleri de suç olarak görüyor.
Halkın malına zarar verildi. Ceza Kanunumuz, bunu “ızrar” başlığı altında düzenliyor. O olaylar sırasında eylemciler tarafından pek çok darp suçu işlendi. Vatandaştan öldüresiye dövülenler oldu.
Şimdi Kemal Bey’e sormak lazım:
Bu mudur barış, bu mudur kardeşlik?
***
Bitmedi, dahası var. Şimdi de devlete karşı işlenen suçları sayalım…
Gezi Olayları sırasında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ayaklar altına alındı.
Türkiye’nin dört bir yanında Kamu Görevlisine Mukavemet suçları işlendi. Daha da ileri gidilip, devletin polisi taşlandı, darp edildi. Yer yer vandalların içinden polise ateş açanlar çıktı.
Kamu malına zarar verildi, yağmalandı.
Cumhurbaşkanından en alt kademedeki memura kadar bütün devlet mekanizmasına hakaretler edildi. Devletin bütün kurumlarının manevi şahsiyeti saldırı altında kaldı. Yetmedi, Başbakanlık dahil pek çok kamu kuruluşuna saldırılar düzenlendi. Türk Ceza Kanunu’nda karşılıkları oldukça ağır olan suçlar işlendi. Kılıçdaroğlu şimdi kalkmış onları savunuyor.
Bizim Ceza Kanunumuzda “Suç ve Suçluyu Övme” diye bir madde var. Suçu da suçluyu da övmek suçtur! CHP’nin Genel Başkanı, dokunulmazlık zırhına bürünüp, işte bu suçu işliyor!
***
Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “Gezi Güzellemesi” bu kadarla da kalmadı. Gezi Olayları için “Tüm farklılıklarımızla bu ülkede birlikte yaşama hayalimizdi” ifadesini kullandı.
Görmesek, o günleri yaşamasak inanacağız.
Tam tersi, yasa dışı örgütlerin önderlik ettiği o olaylar, birleştirici değil bölücüydü. DSP’nin eski Adalet Bakanı Prof. Hikmet Sami Türk bile vandalların saldırısına uğradı. Göstericilere destek vermek için yanlarına gitti, ama alana giremedi. Yasa dışı örgütlerin elinden zor kurtuldu. Çünkü, görevde olduğu sırada cezaevlerinde Hayata Dönüş Operasyonu düzenlenmişti. Cezaevlerine yapılan o operasyonlar sırasında yasa dışı örgüt militanlarından hayatlarını kaybedenler olmuştu.
Hikmet Sami Türk’e, onun acısıyla saldırdılar. Barbarlar, iktidarı eleştiren solcu bir isme bile tahammül edemediler!
Caddelere, sokaklara barikatlar kuruldu, kimlik kontrolleri yapıldı. Cezalandırmak için karşıt görüşlü insanlar arandı. Kontrolsüz gruplar Türkiye’nin dört bir yanında terör estirdi. 16-17 yaşındaki çocuklar tarafından benim bile yolum kesildi. Korna çalıp protesto gösterilerine katılmadığı için kızımın aracı yumruklandı. Eşi ve küçük çocuğu ile Ankara’nın göbeğinde durdurulan kardeşim aracında saldırıya uğradı. İşte Kılıçtaroğlu bugün bu olayları gerçekleştirenlere övgüler düzüyor. Birtakım süslü lafların ardına sığınarak, barbarlık ve vandallığı göklere çıkarıyor.
***
Kılıçdaroğlu’nun övdüğü Gezi Olayları, Türkiye’ye milyarlarca dolara mal oldu. Faturasını da hep birlikte bu millet ödedi. Kemal Bey, buna rağmen o barbarlığı, işlenen suçları ve suçluları göklere çıkarıyor. Köpeksiz köyde değneksiz geziyor. Alıştık artık, yadırgamıyoruz; herkes meşrebinin gereğini yerine getiriyor, kendine yakışanı yapıyor!