ABD basınında İkiz Kuleler’e yapılan 11 Eylül saldırısının ardından hiç ceset fotoğrafı gördünüz mü? Ya da herhangi bir Batılı ülke medyasında terör veya terör destekçiliği anlamına gelecek bir yorum veya fotoğraf?
Yoktur, olmaz, yayınlamazlar…
Üstelik herhangi bir uyarıya gerek kalmadan, sorumlu yayıncılığın gereği olarak bunu yaparlar.
Bizde ise tam tersi!
Açın eski gazeteleri, izleyin televizyonların arşiv görüntülerini… İnsanın tüylerini diken diken edecek görüntü ve yorumlarla karşılaşırsınız. Bazı yayınlarda sorumluluğun “s”sinden eser bulamazsınız.
? ? ?
Kobani olaylarında hep birlikte yaşadık. Medyada önce tahrik açıklamaları yer aldı. Ardından da bazı basın organları, adeta o tahriklerle sokaklara dökülen kalabalıkları kutsayan haberler yaptı.
Sonuç ortada:
40’ın üzerinde ölü, yüzlerce yaralı, yakılmış araçlar, yıkılan binalar, yağmalanan bankalar, cenaze törenleri ve gözü yaşlı insanlar…
Şimdi kimse “basın özgürlüğü” gibi kavramların arkasına sığınıp, meseleyi çarpıtmaya kalkmasın. Basın özgürlüğü, sorumsuzluk demek değildir. Ortaya çıkan bu vahim tabloda öyle ya da böyle bizim de payımız var!
? ? ?
Üstelik, sorumsuzluk hâlâ devam ediyor…
Bazı medya organlarımız bir haber yaptılar. Kobani’de ölenlerin içinde Boğaziçi Üniversitesi’nden bilmem kim de varmış. Dedesi Deniz Gezmiş’in avukatlığını yapmış. Babası diyor ki:
-Oğlum önünde farklı hayatlar varken, O devrimci dayanışmayı seçti…
Vesaire, vesaire…
Haberlere bakarsanız, ortada bütün gençlerimiz için parlak bir rol model var. Hatta tam bir ilah!
Oysa “devrimci dayanışma” dedikleri, terör örgütü olan PKK’nın bir kolu olan PYD ile birlikte hareket etmek!
O PKK’nın Kobani protestosunda yaptıkları da ortada. Güneydoğu’da Turan Yavaş isimli bir genci sırf sakalları var diye satır ve bıçaklarla katletmek. 16 yaşındaki Hüseyin Dakak’ı da 40 bıçak darbesi ve işkence ile öldürmek.
Bu, pek çoğu içinden sadece bir örnek.
Şimdi soruyorum:
Dünyanın hangi ülkesinde vardır böyle sorumsuz ve yönlendirici bir yayıncılık? Bu mudur basın özgürlüğü?
? ? ?
İşte, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun medyaya yönelttiği “sorumlu yayıncılık yapın” çağrısının altında bu gerçekler yatıyor.
Son yaşadıklarımıza bakarsak, Davutoğlu haklı!
Üstelik bir başka önemli gelişme daha var. Bizim pek çok yayın organımız, dışarıdan Türkiye’ye yaylım ateşi açan televizyon ve gazetelerden farksız.
Kimi, Türkiye’yi İŞİD saflarında gösteriyor.
Kimisi, ülkemizin terörü desteklediğine yönelik haberler yapıyor.
Kimi de “Çözüm süreci bitti, yakında oluk oluk kan dökülecek” türünden yorumlarla halkın karşısına çıkıyor…
Tabii, buna tepki gösterenler de var. Anadolu Yayın Platformu 100 yerel televizyon kanalı adına yazılı bir açıklama yaptı. Platform Başkanı Sinan Burhan, bölgesel sorunların faturasının Türkiye ve iç barışımıza kesilmesine karşı çıktı:
-Kobani’de ortaya çıkan PKK ve IŞİD arasındaki savaşta Türkiye’nin taraf olmasını beklemek akıl tutulmasıdır.
Ve devam etti:
-ABD ve müttefikleri tarafından başlatılan Ortadoğu’yu dizayn süreci maalesef bölgeye kan ve gözyaşı olarak dönmüştür.
Burhan, medyaya “sorumlu yayın” çağrısı yaptı.
Bu önemli bir çağrı! Çünkü “sorumsuz yayıncılık” yangının üzerine benzin dökmeye benziyor. Kan ve gözyaşı üreticileri ile ülke düşmanlarına hizmet ediyor. Faturayı da bu ülkede yaşayan insanlar ödüyor.