Yıllar, yıllar önceydi. MHP Genel Merkezi “ülkücülere öğütler” veren bir kitap yayınladı. Özellikle sol kesimler üzerine atladı. Bazı gazeteler çarşaf çarşaf yer verdi. Elitist, tepeden bakan bir bakış açısı ile “tabana” ayar vermeye çalışılıyordu:
“Beyaz çorap giymeyin” deniliyordu. “Sarkık bıyık bırakmamaları” isteniyordu.
“Sarımsak yemeyin” diye uyarılıyordu. “Yumurta topuk, sivri burun ayakkabıdan uzak durmaları” talimatı veriliyordu. “Elde tespih ortalıkta dolaşmaktan vazgeçmeleri” emrediliyordu.
Uzayıp giden bu liste, gazetelerde günlerce yayınlandı, televizyonlar o tiplemeleri canlandırarak verdi. Belli kesimler, alaycı bir yaklaşımla “ülkücülere çekidüzen veriliyor” yorumları yaptı, Devlet Bahçeli de mutluluk içinde gelişmeleri izledi…
Uyaranlar oldu, “yapma, etme, kendi tabanını aşağılıyorsun” diyenler çıktı. Bahçeli, hiç birini dinlemediği gibi, altına imza attığı bu garabeti savundu:
-Murat Şefkatli Bey hazırladı, bence güzel oldu.
Sonuçta, ne kadar olumsuz davranış varsa, ülkücülerin üzerine yapıştı.
* * *
Mutluydu yıllarca MHP tabanı ile kavga eden sol çevreler. Bahçeli’ye destek veren yazılar yazmaya başladılar:
“Bravo Bahçeli’ye, ülkücüleri sokaktan uzak tutuyor.”
Onlar yazıyor, Devlet Bey son derece mutlu oluyordu. Çünkü, hakkında yazılıp çizilenler, içinde bulunduğu koalisyonun Başbakanı Ecevit ve çevresinden de “olumlu” puan alıyordu.
Yine kendisini uyaranlar oldu:
-Bu yazılanlarla, adeta geçmişin bütün faturası ülkücülere çıkarılıyor. Ülkücüler geçmişte sokak serserisiydi gibi bir imaj ortaya çıkıyor. Öyle olmadığına yönelik bir çıkış yapmanız lazım.
Bahçeli yine oralı olmadı. Daha da ileri gitti, solun ve Ecevit’in geçmişini Meclis Kürsüsü’nden haykıran İçel Milletvekili Ali Güngör’ü partiden kovdu.
* * *
Ne zaman kürsüye çıksa, “ülkücü iradeden” bahsetti. Ama o iradeye de sınırları kendisi çizdi. Sınırdan çıkana ya da çıkma eğilimi gösterene hep “bedel” ödetti.
Sadi Somuncuoğlu, Cumhurbaşkanı seçilebilirdi, “hayır” dedi, üzerine adamlarını gönderdi.
Ümit Özdağ, “gidişat iyi değil” diyerek, Genel Başkanlığa talip oldu, “İsrail ajanı” damgasını yedi.
Koray Aydın, Genel Başkanlığa adaylığını koyduğunda, Bahçeli avanesi koro halinde “hırsız” diye bağırmaya başladı. Kendisi de kongreyi kazanıp, Aydın’ı devirdikten sonra, açtı ağzını yumdu gözünü:
-Bugün başını kaldıran fitne, amacına ulaşamamıştır.
MHP’yi ve “ülkücü iradeyi” sahip olduğu antika araçlar gibi “malı” olarak gördü. Özcan Yeniçeri, Sinan Ogan, Meral Akşener gibi kendisine karşı tehlike olarak gördüğü ne kadar isim varsa budadı.
Buna karşılık Durmuş Yılmaz ve Ekmeleddin İhsanoğlu tipi “ithal isimlere” sarıldı.
Genel Başkanlık koltuğuna oturduğu 1997 Yılı’ndan bu yana, MHP içinde çok büyük bir tasfiye hareketi gerçekleştirdi.
* * *
Yetmedi, bitmedi; 7 Haziran ve 1 Kasım öncesi milli olanların değil, gayri milli güçlerin safında yer aldı. Tabiri caizse, yabancılarla iş tutup, mahallenin delikanlısını dövmeye çalıştı.
Tabanın “yeter artık” demesiyle, 1 Kasım’da MHP’ye büyük bir hezimet yaşattı.
Son gelişmeleri hep birlikte görüyoruz…
Yılların basıncı, düdüklünün kapağını patlattı. Büyük bir dip dalgası ortaya çıktı. Kimi, Bahçeli’ye “Bırak artık, git” çağrısı yapıyor, kimisi istifa ediyor. Kimi de “Bahçeli’yi nasıl gönderip bu zihniyetten kurtuluruz” hesapları yapıyor.
Ve Bahçeli twitlerle cevap veriyor:
“Serçe kuşu dağdan kalksa ne yazar, tavşan dağa küsse, karınca file diklense ne kazanır!”
Tabanı dün nasıl aşağılıyorsa, bugün de aynısını yapıyor. Üstüne bir de “Ülkücü iradeden başkasını tanımam ve takmam” diye yazıyor. Çünkü, “ülkücü irade” olarak sadece ve sadece kendisini görüyor!
Tablo bu olunca, ben Bahçeli’yi başarılı olarak görüyorum. Aşağılamasına, küçük görmesine “serçe” diye adlandırmasına rağmen, o taban kendisine yine çok iyi oy verdi!