ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, Başbakan Yıldırım’ın ifadesi ile “zevzeklik” etti. İnternet sitesindeki garip paylaşımlarıyla Türk kamuoyundan büyük tepki topladı. Bunun üzerine “Türk-ABD dostluğu” gibi masallarla durumu toparlamaya çalıştı.
Şimdi, o “dostluktan” bir örnek verelim…
1964 Yılı idi. Kıbrıs’ta silahlanan Rumlar, adadaki Türk varlığını ortadan kaldırmak için harekete geçmişlerdi. Çatışmalar şiddetlenmiş, katliamlar artmıştı. Bunun üzerine 2 Haziran 1964’te Türk Hükümeti “garantör” sıfatı ile Kıbrıs’a müdahale kararı aldı.
Sen misin bunu yapan? Amerika, Rumları korumak için hemen harekete geçti…
Dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü’ye gönderilmek üzere bir mektup kaleme aldı. Amaç, Türkiye’yi Kıbrıs’tan uzak tutmaktı. Mektup, 5 Haziran 1964’te, Ankara’ya ulaştı. Kaba bir üslupla yazılmıştı, oldukça sertti. Ayrıca, içinde bizi alabildiğine küçük düşürücü ifadeler vardı. Bu yüzden, İnönü Hükümeti tarafından bir süre kamuoyundan gizlendi.
İçindeki diplomatik ifadeleri çıkardığınızda Johnson kısaca İnönü’ye “Müdahale kararı almadan önce bize niye danışmadın” diyordu. Çirkin bir ifade ile “Elinizdeki askeri malzemeler bizim, onları kullanmanıza izin vermeyiz” anlamına gelecek ifadeler kullanıyordu. Ardından, Türkiye’yi Sovyetler Birliği ile tehdit ediyordu. Bir Türk-Yunan savaşı çıkması ve Sovyetler Birliği’nin müdahale etmesi durumunda, NATO’nun Türkiye’yi savunma konusunda isteksiz davranacağını bildiriyordu.
Aslında o gün de durum bugünkünden farklı değildi. NATO demek, ABD demekti. NATO’nun alacağı kararlar, ABD Başkanı’nın iki dudağının arasından çıkacak sözlere bağlıydı!
Mektup ve içinde yer alan tehditler etkili oldu. Türkiye, planladığı Kıbrıs çıkarmasını yapamadı. İsmet İnönü, 21 Haziran 1964’te ABD’ye, Johnson’ın ayağına kadar gidip görüştüyse de sonuç alamadı.
Olay, iç kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Tepkileri dindirmek için İnönü’ye atfen ABD Başkanı’na söylendiği iddia edilen “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini alır” sözleri kamuoyuna pompalandı. Onlar, günün anlamına uygun ve doğru sözlerdi. Ancak, gelişmelere bakılırsa, İnönü o sözleri ABD Başkanı’na hiç söylemedi.
Sonra şartlar değişti, Sovyetler Birliği Akdeniz’deki askeri gücünü artırdı. ABD ve NATO da stratejik değeri yükselen Türkiye’ye Kıbrıs konusunda daha esnek davranmaya başladı. Çünkü, menfaatleri öyle gerektirdi.
Yani, kimse kimseye masal anlatmasın. Bizim bu tür hikayelere karnımız tok!
Bunlar, iki ülke arasında yaşanan ve belgeleri arşivlerde bulunan tarihi gerçekler. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın, işine geldiğinde gündeme getirdiği “Türk-ABD dostluğu” işte böyle bir şey!
***
Tarih tekerrür ediyor. Bugün de Amerika ile ciddi menfaat çatışmaları yaşıyoruz. ABD yine eski ABD. Ancak, karşısında eski Türkiye yok. Yaşadıkları karın ağrıları, gösterdikleri dengesiz ve hırçın davranışlar biraz da ondan!
Mesela, Türkiye’nin sürdürdüğü Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan alabildiğine rahatsızlar. Ancak, eskisi gibi “Bizden niye izin almadınız” diyemiyorlar. “Topunuzu, tüfeğinizi biz verdik, kullanamazsınız” türünden davranışlar sergileyemiyorlar. Çünkü, 1960’lı yıllar çok geride kaldı; artık o silahları biz üretiyoruz. En önemlisi, ortada bizi tehdit edebilecekleri “Sovyet işgali” gibi bir tehlike de kalmadı. Sovyetler Birliği çökeli çok oldu ve yerine geçen Rusya Federasyonu ile iyi ilişkiler içindeyiz. Hatta Suriye’de Ruslarla birlikte hareket ediyoruz.
En önemlisi de…
1960’lı yıllarda olduğu gibi Washington’a koşup, ABD Başkanını ikna etmek ya da O’na şirin görünmek gibi bir ihtiyacımız da yok artık. Bakın, geldiğiniz noktada bizim Cumhurbaşkanımız gerektiğinde Obama’ya da “kendine gel” mesajı verebiliyor.
***
ABD Elçisi Bass gibi, artık içeriden bu millete masal anlatmak isteyenler de kendilerine gelsin. Onlar da şapkalarını önüne koyup, düşünsün!
Karar verin artık. 1960’ların Türkiye’sini mi istiyorsunuz? Yoksa bugünkü Türkiye’yi mi? Sizin hayallerinizde milli menfaatlerini korumak için ABD’den izin alması gereken bir ülke mi var, yoksa Ankara’da karar verip, uygulayan bir Türkiye mi?
Tekrar ediyorum, ya kendinize gelin ya da açık açık söyleyin, “Biz Türkiye’nin bağımsız politikalar uygulamasını istemiyoruz. ABD ve batının dümen suyunda hareket eden bir ülke hayal ediyoruz” deyin. Hatta o tanımadığınız, ama alabildiğine istismar ettiğiniz Atatürk’ün “Manda ve himaye kabul edilemez” sözlerine de karşı çıkın. Bu millete masal ve hikaye anlatmayan.