Zeliha Sunal, son klibinde gerçek bir kurbağayı öptü, aşkı ıskalamış tüm kadınlar adına! 'Kurbağa Prens' adlı şarkıda, 'İçinden prens çıkacak diye, bilsen kaç kurbağa öptük' diyor Sunal. Ben de soruyorum, niye 'kurbağa' öpüyorsun kardeşim?
İşte kadınların yaptığı en büyük hata bu! Kurbağa öpmek... Şöyle anlıyorum aslında bu mecazı, 'Kadınlar olmadık adamlara olmadık anlamlar yükler ve sonunda avucunu yalar...' Çocukluğumda hiç sevmediğim bir masaldı; bir türlü gözümde canlandırmamıştım nasıl oluyor da kurbağa yakışıklı bir prense dönüşüyor diye? Gerçi hikayede prense büyü yapılıyor ve zavallı çocuk kurbağaya dönüştürülüyordu.
Her kız çocuğu ailesinin prensesidir ya, hepsi de prens ararlar hayat boyu, ne bahtsız bir hayata başlangıçtır bu! Kocasını, sevgilisini beğenen ya da kendinden aşağı görmeyen çok az kadın tanıdım. Sonuç böyle oluyor işte, aile bizi inandırıyor prenses olduğumuza ve biz de sorup soruşturmadan kabul ediyoruz asaleti, aristokrasiyi, unvanları... İnanmaya da çoktan hazırızdır, 'Prenses kızım benim' derler, pembeleri giydirirler; o kadar! Kanarız söylenene, bir de erkeklere 'Saf' derler. Palavra! 'Sen prensessin, sen her şeyi halledersin, sen ablasın, sen annesin, sen özverilisin, sen acıyı kaldırırsın, sen hem çocuk yaparsın, hem kariyer, sen kocanı alttan alırsın...'
Prenses olduğuna inanmak nasıl bir zavallılıktır küçük bir kız çocuğu için hiç düşündünüz mü? Masal bitip de kitabı kapattığınızda gerçek dünya acıtmaya başlar, her anı acıtacaktır, çünkü ne bir sarayda yaşayacaktır küçük kız, ne de bir prense sahip olacaktır.
***
Şarkı çok eğlenceli, Zeliha özellikle rock versiyonunu şahane yorumlamış. Klipte de kalkmış gerçek bir kurbağayı öpmüş çılgın kadın. Bunu yapan ne çok kadın olduğunu düşündüm bir an, yok canım Zeliha gibi dereden kurbağa alıp öpüyorlar anlamında söylemedim. Deniyorlar, masaldaki sona ulaşmak için, kurbağa olduğunu bile bile öpüyorlar. Bir ihtimal için; belki olur diye; 'Bu defa yanılmış olamam' diye ümit edip kurbağaları öpüyorlar. Ne kadar prensese benzedikleri umurlarında değil, onlar sadece prensin peşinde. 'Bu da kurbağa çıktı' diye üzülüyorlar sonra, hayal kırıklığı yaşıyorlar. Dedim ya en başta, çok dramatik.
***
Daha dramatiğini söyleyeyim mi? Sağlam yetiştirilen kadınlar da var bu hayatta. Prenses olup olmamaları umurlarında değil. Farkındalar, biliyorlar, çalışıyorlar, dürüstler, güvenilirler, güveniyorlar; ancak bu defa çok fazla bildikleri için ve bir de herkesi 'iyi' bildikleri için; aşık olup bir adamı öpüveriyorlar. O adam kurbağa bile çıkmıyor, bir pis derede çamurlu bir taş parçasının üstünde hayat geçiren kurbağa kadar bile olamıyorlar. Prens zannedip bir adamı öpmek ve sonradan kurbağa olduğunu görmek daha vahim değil mi?
Tamam, vazgeçtim; kurbağa öpmeye devam, en azından bir masala konu olduysa bir başka mucizeye de sebep olabilir şu kader dediğimiz tuhaf şey...
ÜNLÜ SPOR HOCALARINA SERTİFİKA ŞART!
Ece Vahapoğlu, '60 Günde İdeal Vücut' kitabı için birlikte çalıştığı spor hocası Tony Hill ile yolunu ayırdı. Nedenini merak ediyordum, özel sıkıntılar yaşamışlar ve artık birlikte çalışmayacaklarmış. Ece'nin blog'unda detayları okurken bir şey dikkatimi çekti. Meğer bu kadar koşturmanın içinde Ece Vahapoğlu bir de Gençlik ve Spor Bakanlığı'na bağlı Herkes İçin Spor Federasyonu'ndan bir sertifika almış. Yazısındaki en can alıcı nokta bu. Bazı mankenlerin katıldıkları aktivitelerde spor yaptırmalarının yanlış olduğunu söyleyen Vahapoğlu yazısında şunları söylüyor:
'Gelelim asıl konumuza; sadece ünlü veya manken diye önüne gelen kamuoyuna açık şekilde spor yaptıramaz deniyor; bunu ben değil Ankara söylüyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı'na bağlı Herkes İçin Spor (HİS) Federasyonu tarafından haftalarca süren eğitim alınarak ve sonundaki sınavdan başarıyla geçmek şartıyla verilen antrenör sertifikası olanlar sadece spor yaptırabilir. Ünlüler de bundan böyle belgeleri olmadan sporla ilgili faaliyetleri kamuya açık yerlerde yapamayacak. Markalar ünlülerle işbirliği yaparken mutlaka bu sertifikayı sormalılar; aksi takdirde yakın zamanda kendilerine Ankara'dan ihtarname gelecektir.'
SILA VE ALINDAN ÖPMEK...
Sıla'nın erkek arkadaşı olduğu iddia edilen bir gazeteciyle çekilen fotoğrafının ardından yine ikiye bölündük biz kızlar. Bazılarının söylemi şöyleydi; 'Arkadaşı da olabilir, herkes arkadaşını istediği yerinden öper, amma fesatsınız.' Ben muhafazakar gruptayım, 'Kimse kimseyi istediği yerinden öpemez/öpmez!' Burada bahsi geçen 'uzuv', alın.
Yakın arkadaşına sarılırsın, sırtını sıvazlarsın, yanağına kocaman öpücük kondurursun da alnından öpmezsin. Alından öpmek özel bir anlam taşır, alından öpmek 'kaderini öpmektir'. Kız arkadaşlarımın bir anda böyle dellenmesine alışkınım, 'Erkek arkadaşım alnımı öper, sarılır da kucaklar da' diyorlar ama bir başka kızın her yerini mıncıklayan ve sarılarak alnını öpen bir erkek arkadaş isterler mi merak içindeyim... Alından bir tek baba öper, bir de sevgili... Nokta...