'Tecavüz-taciz edilen kadın dekolte giyiyorsa suçu erkekle aynı orandadır' deyiverdi İlahiyat Profesörü Orhan Çeker. Bir yanım 'cevap bile verme' dedi ama olmadı... İçinde hiçbir fikir ve bilgi barındırmayan cümlenizle kalbimizi kırdınız Hocam, bir eğitimci olarak bunu nasıl söylediniz?
Şöyle bir rezil olay geldi hatırıma; üniversite yıllarından. Eve dönmek için servis kullanıyoruz ama kaçırınca Bornova'dan Karşıyaka'ya direkt giden bir otobüse koşturuyoruz arkadaşlarımla. Yer bulup hemen ilişiyoruz. Az sonra gözüme 12-14 yaşlarında bir kız takılıyor, annesinin elini sıkıca tutmuş, bakışıp gülüşüyoruz. Otobüs doluyor bir-iki durak sonra. Kızcağızda bir tuhaflık seziyorum, aa bir de fark ediyorum ki; terbiyesizin teki yüzünü başka yöne çevirmiş, güya çaktırmadan kızı sıkıştırmış ve taciz ediyor! Annesi elindeki çantayla ilgili belli, kız sağa sola kaçmaya çalışıyor ama olmuyor. Ben nasıl yerimden kalktığımı ve adamı nasıl iteklediğimi hatırlamıyorum... Neredeyse 'Dekolte giyen kadın tacizi haklı kılar' dedi ya Hocamız, acaba bu durumu nasıl açıklayacak?
Tehdit gibi algılanmaz mı; acıtır mı, kadınları küçük düşürür mü bu cümle acaba? Belli ki hiçbir şeyi hesaba katmamış Profesör Orhan Çeker...
İlahiyat Fakültesi dekanı olması beni ayrıca kat be kat üzmüştür, ancak acaba kirli, pis, kokuşmuş 'erkek' bakış açısını da sergilememekte midir?
Şöyle mi izah edeceğiz 'hırsızlığı'; zenginin suçu! Haneye saldırı, ev sahibinin suçu; o halde sübyancılığı da çocuklar mı tetikliyor Hocam?
Bir zahmet cevap versenize bana! Eşitlik, hoşgörü, paylaşım dini değil midir dinimiz; birinin ayıbını örtmek değil midir düsturumuz...
Bu açıklamanın ayıbını kim örtecek?
Tecavüzcüsüyle zorla evlendirilen bir erkek haberi duydunuz mu hiç? Ben tam tersini yüzlerce defa duydum ama. Hayatı zindan olmuş kadınlar var memlekette Hocam...
Çocuğa tecavüzden haberiniz var mı, 'Elma şekeriyle kandırdı' manşetlerini hiç okumadınız mı; yaşlı kadınlara neden saldırırlar peki, bir açıklama yapın da bilelim bu mantığı, öğrenelim.
Tecavüzün cinsel dürtülerin tatmini amacıyla değil de karşısındakine zarar vermek için yapıldığı şeklinde açıklandığını bilmelisiniz; uzmanlar tecavüzcüye de şöyle tanımlıyorlar: 'Tecavüzcüler; temelde sorunun çocukluk dönemi anne ile ilişkiye dayandığı düşünülen; fiziksel, sosyal ve ruhsal anlamda erkek kimliği gelişmemiş kişilerdir. Tecavüz davranışının da bu yetersizlik hislerinden kurtulma çabası olarak ortaya çıktığı düşünülebilir. Tecavüzcü, mağduru zorlama yoluyla doyum elde etmeye çalışır. Mağdur gönüllü şekilde ilişkiye razı olursa, fail istediğine kavuşamaz, kendini yetersiz hisseder'... Ya işte böyle, yıllardır yazıyoruz, yazmaya da devam edeceğiz. Bu bakış açısı ya değişecek ya değişecek!
NOT: Açıklamanızdan sonra birçok sosyal paylaşım sitesinde yapılan yorumları haklarınıza yapılan tecavüz olarak algılıyor ve kınıyorum fakat yazılanların çoğuna katılmaktan da kendimi alamıyorum Hocam.
NOT 2: Elbette ve ne mutlu ki Türk erkeklerinin büyük kısmı sizin gibi düşünmüyor Hocam...
Mağara kadını mutluluğu
Sonsuz mutluluk ve huzur arıyorum aleni olarak; hem de dünyevi şartlarda ve henüz yaşamaktayken...
Mağara kadını kadar mutlu yaşayan kadın olmadığına inandım. Erkeklerin ilkçağlardan bu yana çok fazla gelişmediklerini düşünecek olursak (Kaynak: Selahattin Duman) kadının o günlerde gayet mutlu-mesut yaşadığını söyleyebiliriz. Verilerimi paylaşmaya hazırım, buyurunuz...
1 - Dekolte henüz bir tehdit oluşturmuyordu. Çiftleşmek isteyen çiftleşiyor, erkek kadını kıyafetine göre değil dürtülerine göre seçiyordu. İki taraf da memnundu. Kadın mağarada saklanmıyor, hiçbir tarafını kapatmıyor; bu duruma alışan erkek için kuştan, börtü böcekten farkı kalmıyordu...
2 - Kadın zayıftı, diyet yapma saçmalığı/çılgınlığı ortaya çıkmamıştı. Hareket ediyor, çiğ yiyor, oradan oraya hopluyor, meyve topluyor, haliyle de kiraz sapı suyu içmeden kiraz sapı gibi kalıyordu.
3 - Ortalama ömür kısaydı, dolayısıyla kadın yaşlanmadan ve çirkinleşmeden ölüyordu. Böylece 'şuram sarktı, buram pörsüdü' gibi dertleri yoktu. Genç yaşıyor ve genç ölüyorlardı.
4 - Alışveriş henüz icat edilmemişti. O devrin uyanık kadını kürkünü beğendiği hayvanın üzerine kocasını salıyordu. Adam ölmez sağ kalırsa kadın kürküne kavuşuyordu. Birbirleriyle yarıştıkları tek konu kocalarının performansıydı, o da kocaların sorunuydu!
5 - Açık havada yaşıyor, bol oksijen alıyorlardı. O zamanlarda küresel ısınma başlamamıştı, UV ışınlarından korunmak gibi bir dert yoktu. Hepsi bronz ve taş gibiydi.
6 - Henüz konuşamadıklarından, konuşurken harcayacakları enerjiyi vücutları yakıyordu ve durmadan kalori harcamış oluyorlardı.
7 - Kadın az, erkek çoktu. Erkekler bir süre sonra kadının 'gözü'ne girmek için türlü numaralar yapmayı öğrenecek, kendini beğendirmek için doğadaki erkek hayvanları taklit edecek ve kadına güzel görünmeye gayret edeceklerdi. Kadının mağaraya yayılmaya başladığı, sahiplendiği, mağarayı üzerine geçirdiği, beğenmediği adamın poposuna tekmeyi bastığı, şahane yıllardı...
8 - Kariyer icat edilmemişti. Söylenen odur ki, kadın ilk iş olarak 'hayat kadınlığı'nı keşfetmiştir. Oysa külliyen yalandır, kadın erkeği nasıl parmağında oynatacağını keşfetmiştir! Olayı maddiyata döken muhakkak erkek olmuştur, araştırılsın bir zahmet. Burada, hem iş yaparım hem de çocuk diye yırtınmayan, mağarasında bebelerine bakan ve tüm yükü erkeklere bırakan mutlu kadınlardan bahsediyoruz. (21. yüzyılda da aynı şartları muhafaza ederek, zorlu ev kadınlığı görevini yerine getirirken, kocasını sponsor olarak kullanan zihniyeti de ayakta alkışlamaktayım)...
9 - Yemek, ev işi yapmak gibi dertler yoktu. Koca et getirirse et yenirdi, sebze-meyve getirirse de sebze-meyve. 'Kadın, bana ne pişirdin bugün' diye sormak ne hadlerineydi! Ateş bile yoktu, ah ne günlerdi!
10 - Stres yoktu! Trafik yoktu, ev sahibi yoktu, aile mefhumu olmadığı için kayınvalide yoktu, kredi kartı yoktu, haliyle ekstresi de mağaraya gelmiyordu, okul parası yoktu. Çocukların hepsi aynı şartlarda büyüyorlardı. Organik gıda takıntısı yoktu, her şey organikti... O derece...
HAFTALIK
- Hayrettin Karaca'yı çok seviyorum, kırmızı kazağını da. Çift Geyik Karaca Mağazası 'Kırmızı Kulübe' projesiyle hayvan haklarına dikkat çekerken, Hayrettin Karaca ile özdeşleşen kırmızı kazakların satışından elde edilecek gelir de sahipsiz hayvanlar için kullanılacakmış.
- 'Kadın araba gibidir, iyi kullanmak lazım' dedi Ajda Pekkan, aklımı aldı. Kadını biz henüz bir şeye benzetememişken, erkekler ne yapsın süperim starım. Meta değiliz diye yırtınmadık mı bunca yıldır; hay Allah. Bir adım ileri beş adım geri, mevzumuz ve algımız budur, öyle mi?...