İki haftadır yazılı ve görsel medyada yakından takip ettiğim bir isim var. Adı Della Miles... Türkiye onunla yaklaşık yedi yıl önce tanıştı. Bir konser için geldiği Türkiye’ye hayran kaldı ve ziyaretlerini sıklaştırma, bu ülkenin insanını yakından tanıma kararı aldı.
Gel zaman git zaman Türk insanı ona, o da Türk insanına o denli alıştı ki... Rahmetli Müslüm Gürses’in anı albümü olan ‘’Baba Şarkılar’’da ‘’Konuşsana Bir Tanem’’i seslendirerek belki de kariyerindeki en sıra dışı işe imza attı.
Yaklaşık iki hafta önce ise gazete manşetlerinde, televizyonların ana haber bültenlerinde ‘’Della Miles Müslüman oldu’’ haberini gördüğümde sebebini bilmediğim biçimde gayriihtiyari bir mutluluk yaşadım.
Yıllarca dünyanın en önemli müzisyenleriyle çalışmış Amerikalı bir şarkıcının Türkiye’ye olan hayranlığı ve İslamiyet’i tercih etmesi birçoğunuz gibi beni de sevindirdi. Lakin asıl en büyük sevincimi Filistin için sosyal medya hesaplarından yayınladığı destek mesajıyla yaşadım. ‘’Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.’’ dercesine, belki de yurtdışındaki birçok hayranını kaybetmeyi, kötü ve rencide edici tepkiler almayı, belki de protesto edilmeyi göze alarak yayınladığı o mesajla aklımdaki kuşkuları öyle net bir şekilde giderdi ki.
Şimdi bana soracaksınız... Neydi kuşkuların... Çok uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Çok meşhur bir “Ünlü” mankenimiz vakti zamanında o kadar çok din değiştirdi ki...
Vallahi bir ara hepimizin başı döndü. Şu an hangi dinin maneviyatıyla huzur buluyor bilmiyorum ama bu bile bizim bu tip şeylere kuşkulu yaklaşmamıza, aklımıza ‘’Yahu yoksa show mu yapıyor? Bu bir pazarlama hilesi midir?’’ sorularının gelmesine yetiyor.
Neyse ki kendi tabiriyle ‘’Çikolatalı Baklava’’ hepimizi mutlu etmeye ve sempatisini kazanmaya devam ediyor.
Umarım bir gün bir yerlerde yolumuz kesişir... Hoş geldin Della Miles...
Reyting canavarı gerçek hikâye seviyor
Son dönemde reyting canavarına kurban gitmeyen dizilerin ortak yanı gerçek yaşanmış hikayelerden yola çıkmış olmaları gibi görünüyor.
Reytinglerde birinci olan dizilere bakınca da bunu çok rahat görebiliyoruz. Dönem dizileri de buna dahil. Çünkü izleyici artık diziyi izlerken adeta izlemiyor yaşıyor. Senaristlerin yaşanmış hikayeler üzerinden senaryo yazıp, bu işin üzerine gitmelerini tavsiye ediyorum.