Göz kamaştırıcı Marvel sinematik evreninin son filmi ‘Doktor Strange’ geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Başarılı bir beyin cerrahı olan Stephen Strange’in bir trafik kazasında ellerindeki sinirleri kaybetmesi sonucu mesleğini yapamaz hale gelmesiyle başlayan hikâye, ana karakterin kendi gerçek gücünü ve görünenin arkasındaki mistik dünyayı keşfettiği bir yolculuğu anlatıyor. Elinde avucunda kalan son parasıyla Tibet’te yaşayan Ancient One adında bir büyücüyü ziyaret eden Doktor Strange, kendisine açılan bu yeni dünyanın ‘gördüklerinden daha fazlası’ olduğunu anladıkça önemli bir değişimden geçer ve yepyeni bir karaktere bürünür. Film, görünenin ötesinde olan dünya ve bu dünyanın kişi ekseninde algılanışı hakkında zihin açıcı felsefik söylemleri, muhteşem bir görsellikle enfes bir seyir haline getiriyor ve bize sadece bu sürükleyici filme kendimizi bırakmak düşüyor. Doktor Stephen Strange’in (Benedict Cumberbatch) ilk kez Ancient One (Tilda Swinton) ile karşılaşma anındaki boyutlar arası geçişi, neon renklerden oluşan evren tasviri ve CGI efektlerinden kostümlere kadar ilk defa bir süper kahraman filminde bu kadar ustalıkla yaratılan görsel mükemmellik filmin enerjisini ve yarattığı hissiyatı olumlu etkiliyor. Benedict Cumberbatch’ten daha iyi bir Doktor Strange düşünemezken Tilda Swinton bilge kişiyi oynamıyor adeta yaşıyor. Scott Derrickson, yönetmenliğini yaptığı ‘Doktor Strange’ ile Marvel sinematik evreninin uçsuz bucaksız hayal dünyasının kapılarını aralıyor ve şahane bir işe imza atıyor.
4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali başladı!
Türkiye’de sinemanın desteklenmesi ve sektörün geliştirilmesi için son dönemde çok fazla çalışma yapılıyor. Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ile İstanbul Medya Akademisi tarafından düzenlenen ve bu sene 10-18 Kasım tarihleri arasında dördüncüsü gerçekleştirilecek olan Uluslararası Boğaziçi Film Festivali bu motivasyonun en güzel örneklerinden biri. Festival programı o kadar dolu ve doyurucu ki hangi filmi izleyeceğinize, hangi söyleşiye gideceğinize karar vermede güçlük çekebilirsiniz. Program dahilinde Ulusal Uzun Metraj Yarışma’da ‘Koca Dünya’ (Reha Erdem), ‘Rüya’ (Derviş Zaim), ‘Albüm’ (Mehmet Can Mertoğlu), ‘Mavi Bisiklet’ (Ümit Köreken), ‘Babamın Kanatları’ (Kıvanç Sezer) ve ‘Toz’ (Gözde Kural) filmleri izleyiciyle buluşuyor. Bunlar dışında gösterim programında Jim Jarmusch’tan ‘Paterson’, Krzysztof Kieslowski’den ‘Üç Renk Üçlemesi: Mavi, Beyaz, Kırmızı’, ‘Veronique’in İkili Yaşamı’ ve Ken Loach’un son filmii, Daniel Blake’ gibi henüz izleyemeyenler için eski, yeni birçok dikkate değer yapım var. Festivalin en sevdiğim tarafı, çok geniş bir perspektifte hazırlanan film seçkisinin yanı sıra sektör çalışanlarına, sinema öğrencilerine ve bu alanda bir şeyler yapmak isteyenlere önemli açılımlar getirebilecek etkinliklere yer vermesi. Festivalin etkinlik takviminde beni en çok heyecanlandıran ise, dünyaca ünlü senaryo hocası Robert McKee’nin 3 gün boyunca iyi bir hikâye anlatmanın inceliklerini, televizyon dizisi, aksiyon-macera ve komedi başlıkları altında anlatacağı, katılımın ücretsiz olduğu özel seminer serisi. McKee’nin yazım türlerini tek tek ele aldığı, dünya çapında en çok rağbet gören ‘The Genre’ yani tür seminerlerini ayağımıza kadar getiren Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’ni özellikle kutlarken ülkemizde benzer etkinlikleri daha çok görmeyi umut ediyoruz.