Geçtiğimiz sene Oscar ödüllü ‘Bohemian Rhapsody’ filmini konuşurken 2019’da vizyona girmesi beklenen, Elton John’un hayatını konu alan ‘Rocketman’ filmi için bekleyiş başlamıştı. ‘Bohemian Rhapsody’ filminin bir bölümünü çeken Bryan Singer’in projeden ayrılmasının ardından filmi devralıp toparlayan Dexter Fletcher’ın ‘Rocketman’ın da yönetmeni olması, iki film arasında yapılması muhtemel karşılaştırmanın ve tabii ki bekleyişin asıl nedenini oluşturuyordu.
BİR YILDIZ DOĞUYOR: TARON EGERTON
Dexter Fletcher’ın yönettiği ‘Rocketman’, İngiliz müzisyen Elton John’un hayatını tüm inişleri çıkışlarıyla sinematik anlamda etkileyici bir dille beyazperdeye taşıyor. Film, sevgisiz bir ailede büyümüş olması nedeniyle çocukluk travmaları ve bağımlılık sorunlarıyla boğuşan bir müzik dehasının kendini tamamen kaybetme noktasına gelmesini anlatırken bütünüyle duygusal bir tablo çizmiyor. Yönetmen Dexter Fletcher, hayal kırıklıkları ve küskünlüklerle birlikte müzisyenin yaşadığı o görkemli kaosu görsel hafızada kalacak müthiş müzikal sekanslarla anlatıyor. Dolayısıyla hikayesini anlattığı kişinin hayal dünyasının da kapılarını aralarken fantezi ile müzikal biyografiyi pürüzsüz bir anlatımla harmanlıyor. ‘Bohemian Rhapsody’ ile karşılaştırma konusuna gelirsek, ‘Rocketman’ ‘Bohemian Rhapsody’e kıyasla hikayesinin hüzünlü tarafına gerektiği kadar yer veren, daha renkli ve daha coşkulu bir film. Hayatta olan bir kişinin biyografisini anlatırken subjektif olma tuzağına düşüp iyi göstermeye çalışmadan, kusurlarını örtmeden olduğu gibi yansıtmaya çalışılmış ve en önemlisi filmin kalbine müzik konulmuş. Elton John’u canlandıran Taron Egerton’ın kırılgan, karizmatik, tutku dolu oyunculuğu ise unutulacak gibi değil. Egerton, daha önce izlediğimiz filmlerindeki performanslarından bambaşka bir enerjiyle duygu geçirgenliği yüksek bir oyunculuk sergiliyor. Elton John’un filmdeki tüm eserlerini kendi sesinden (hayranlık ve hayretle) dinlediğimiz Taron Egerton için ‘Rocketman’ filmi kariyerinin miladı olacak gibi gözüküyor; tabii Oscar heykelciği için de güçlü bir aday.
SİYAH GİYEN ADAMLAR
Haftanın öne çıkan diğer alternatifi, ‘Siyah Giyen Adamlar: Global Tehdit’ (Men in Black: International), ilk kez 1997 yılında tanıştığımız ‘Men in Black’ serisinin spin-off filmi. Yeni bir uzaylı tehdidine karşı dünyayı korumaya çalışan saha ajanları olarak bu kez başrolde Chris Hemsworth ve Tessa Thompson var. Serinin önceki filmlerine nazaran zayıf bir hikaye örgüsünün yanı sıra film izlenilirliğini, Hemsworth-Thompson ikilisinin kimyasından ziyade Chris Hemsworth’ün komik ve şaşkın ajan karakteri ile sağlayabiliyor