Oscar Ödüllerine bir aydan daha az bir zaman kalmışken, arka arkaya Oscar’a aday filmler de vizyona girmeye başladı. Sinefillerin asıl film tercihlerinin 4 Mart gecesine kadar ağırlıklı Oscar’a aday yapımlar olacağını düşünürsek, hemen bu hafta itibariyle film maratonuna başlamak iyi olabilir. Özellikle Gary Oldman’ın efsanevi bir oyunculukla Winston Churchill’i canlandırdığı ‘The Darkest Hour’ (En Karanlık Saat) ve Frances McDormand ile Sam Rockwell’ı başrolde izlediğimiz ‘Three Billboards Outside Ebbing, Missouri’ (3 Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri) bu hafta vizyonun kaçırılmayacak nimetlerinden...
BİNBİR SURAT GARY OLDMAN
‘Kefaret’, ‘Aşk ve Gurur’ ve ‘Anna Karenina’ gibi görsel mükemmelliğin, oyunculuk ve senaryo ile taçlandığı filmlerin yönetmeni Joe Wright, ‘En Karanlık Saat’ ile bu kez İngiliz siyasetinin tarihteki en can alıcı karar anına, dönemin başbakanı Churchill’in 2.Dünya Savaşı’ndaki ilk günlerine yolculuk yapıyor. Lacivertten koyu sarıya tamamen karanlık renklerden oluşan bir paletle kapalı kapılar ardındaki kararları ve düşünceleri dramatik bir filtre yaratarak veren Wright, çekim açıları ve ışık oyunu yaptığı sahneleriyle yine sinemaseverleri hayran bırakıyor. Efsane aktör Gary Oldman ise mimiklerinden konuşma tarzına kadar kusursuzca hayat verdiği Churchill performansıyla bu sene 90. Oscar Ödüllerinde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında sıkı bir aday olarak öne çıkıyor. Churchill’in Nazi güçleri ile masaya oturup uzlaşmaktansa ulusunun onurunu koruyarak tüm zorluklara karşı savaşmaya devam etmesini ve o çok ünlü halka seslenişinin arka planını izlediğimiz yapım her açıdan Joe Wright’ın ustalık işi filmi olmuş.
ZOR BİR HİKÂYE
Martin McDonagh’ın yönetmenliğini yaptığı, başrollerinde Frances McDormand, Woody Harrelson ve Sam Rockwell’ın yer aldığı ‘3 Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri’ filmi ise vizyondaki bir diğer Oscar adayı yapım. Film, kızının cinayetinin sorumlularının bulunamamasının ardından çözümü cinayetin işlendiği yerdeki reklam panolarını kiralayarak, kasabanın polis şefi William Willoughby’i sorumlu tutan mesajlar yazdıran Mildred Hayes’in adaletin bulunması için giriştiği haklı savaşı konu alıyor. Konu zaten bu kadar zorlayıcı iken yönetmen McDonagh da yan karakterlerin yıkık hikâyeleriyle de parçalanmış hayatların daha da üzerine gidiyor.
Filmde McDormand’ın performansının oldukça iyi olduğunu söylemek lazım ama şiddete eğilimli, ırkçı polis memuru Dixon’ın filmin en başından sonuna doğru yaşadığı değişimi etkileyici bir oyunculukla yansıtan Sam Rockwell’ın bu filmdeki yeri ayrı bence… Film ağır temposuna rağmen sıkmayan aksine dikkati sürekli tutan hikâye örgüsüyle Oscar’ın olduğu gibi benim de güçlü adaylarımdan.