Oldukça yoğun bir gündemin içinden hangi konuya el atsam diye düşündükten sonra üniversite giriş sınavları konusuna değinmenin bir eğitimci olarak öncelikli sorumluluğum olduğuna karar verdim. Zira bu hafta sonunda yaklaşık 1.700.000 öğrenci bu sınavın ilk basamağında ter döküyor olacak. Kariyer yolculuğunun bu ilk basamağı, bazıları için geçilemez bir duvar, bazıları içinse bir sıçrama tahtası işlevi görecek.
Başbakan Erdoğan'ın bir kaç gün önce dillendirdiği ve milyonlarca gencimizi ilgilendiren bu konunun diğer birçok gündelik mevzudan önemli olduğu aşikar. Hepimiz aynı dikenli yollardan yürüdük, sıkıntılarını yaşadık, üzüntülerini çektik.
Üzerinde hemfikir olduğumuz konu belli. Üniversite giriş sistemi değişmeli. Ama nasıl?
1 Üniversite giriş sınavını tamamen kaldırmak, kasaptan öğretmene, işadamından politikacısına kadar herkesin çocuğunu aynı potadan geçiren standart bir eleme-sıralama sisteminin yok edilmesi anlamına geliyor. İstanbul'un en iyi okulunda ya da Hakkari'nin bir köyünde okuyan bir genç aynı sistemin içerisine giriyor ve sınavda kim daha başarılı olursa onun önü açılıyor. Zengin, fakir, köylü, kentli veya etnik, mezhep, ideoloji ayrılıkları yok. Sınav da, puanlama da standart ve eğer sahtekarlık, şifreleme gibi fenalıklar olmazsa aritmetik sonuçları bakımından tamamen eşitleyici bir mekanizma. Son birkaç yılı göz ardı edersek, 10 yıllardır Türkiye'de herkesin kızsa da, bıksa da inandığı ve güvendiği bir sistem. (Üzerinde oy sandığından bile daha az spekülasyon yapılmıştır).
2 Sınavın eşitleyici bir işlevi olmakla birlikte, sınava hazırlık aşamasında ve milli eğitim sistemi içerisinde dengesizliklerin olduğu çok açık. Özellikle mahrumiyet bölgelerindeki gençler lisede gördükleri eğitim açısından da sınava hazırlık sistemleri açısından da kent merkezlerindeki öğrenciler kadar şanslı değil. Tayin edildiği yeri beğenmeyip gitmeyen öğretmenler, boş geçen dersler, kaynak ve kitap eksikliği, çevresel entelektüel birikim yoksunluğu gibi birçok zorluğu aşmak zorundalar. Aslında dershanelerin işlevi de bu; milli eğitimde eksik kalan yerlerin kısa sürede tamamlamasına imkanını vermeleri. Türkiye'nin dört bir yanına yayılmış durumdalar ve şimdilerde kullandıkları online sistemler yoluyla internetin girdiği her noktada (Türkiye'de 35 milyon internet kullanıcısı var) bilgisayar üzerinden dershane eğitimini sunabiliyorlar. Öğrenciler okulda ulaşamadığı bilgiye dershaneler yoluyla dokunabiliyor. Bu bakımdan sistemin bütününü elden geçirmeden ve Türkiye sathında eğitimde fırsat eşitliğini sağlamadan dershanelerin kapatılması öğrencilere iyilik değil kötülük.
3 Sistemde talep gören üniversitelerin sayıca az olması ve buralarda okumak isteyen öğrencilerin yüz binleri bulması nedeniyle bir eleme sistemi kaçınılmaz. Boğaziçi'ne, ODTÜ'ye, İTÜ'ye müracaat eden yüz binlerin bazı bölümlere nasıl yerleştirileceği, bunlara hazırlanan öğrencilerden ne talep edileceği henüz net değil. Hazırlanmak şart. Dershaneler yıllardır günah keçisi ilan edilseler de, ekonominin kayıtlı unsurları olarak çeşitli fiyatlarda ve birçok gence de burslu olarak eğitim veriyorlar. Bunların kaldırılması sistemin yeraltına inmesine ve vergisiz kazancın geçerli olmasına yol açacak. Üstelik yeni bir fırsat eşitsizliği yaratarak, gelir düzeyi yüksek insanların çocuklarına özel hoca tutmalarına, buna karşın diğerlerinin, yani buna ulaşacak imkan bulamayanların, sistem dışına itilmeleri sonucunu doğuracak.
4 Sınavsız bir giriş sisteminde ülkemizde torpille iş yapma alışkanlığının en ileri noktalardaki halinin görüleceğine hiç şüpheniz olmasın. Milletvekili, bakan, işadamı, bürokrat vs. üniversite yöneticilerini telefon yağmuruna tutacak, 'eğer çocuğumu ya da yeğenimi şu bölüme yerleştirmezsen seni şöyle böyle yaparım' tehditlerinden rektörler, dekanlar iş göremez hale gelecek. Böylece üst mevkilerde tanıdığı olanlar üniversiteye yerleşirken, kimsesizlerin şansı ise tamamen ortadan kalkacak.
Kısaca üniversite sınavını kaldırmanın birçok yan etkisi var. Buna karşın bu düzeni böyle sürdürmek de imkansız. Çözüm yöntemleri bir sonraki yazıya...