Kızanların ve sevinenlerin tavırlarını anlamak ve izah etmek daha kolay. Sürece kızanlar "bunca ölümün, kan ve gözyaşının ardından nasıl affederiz? Öyleyse nedendi bu kadar kayıp?" diye soruyorlar.
Çatışmanın her iki tarafında da böyle düşünen ve süreci sorgulayan binlerce insan var. Onlara göre barışacaksak on binlerce ölümün sebebini açıklamak gerekiyor. Dağdakiler silah bırakacaksa bir hedefe ulaşmış olmaları gerekiyor, tıpkı dağdan gelecek olanlar affedilecekse bir sonuca varılmış olması gerektiği gibi. Bir grup şehit ve gazilerimizin, diğer grup PKK'lıların ve mağdur Kürtlerin kanını yerde bırakmamak ve sonsuza kadar savaşmak niyetinde. Bu öyle bir savaş ve intikam arzusu ki, bir taraf Türkiye Cumhuriyeti devletinin, diğer tarafsa Kürtlerin onurunu koruduğunu iddia ediyor. Elbette, her iki onurdan da fedakârlık edilmesi mümkün görünmüyor bu bakış açısıyla.
Barışma sürecinin ilerlemesine sevinenlerse "Böyle devam mı etseydi? Daha kaç evladımızı toprağa verseydik? Hâlâ bitmesin mi?" sorusunu soruyorlar. Çatışmanın her iki tarafında böyle düşünen ve süreci sorgulamadan kabul eden binlerce insan var.
Onlara göre silahlar sussun da ne pahasına olursa olsun. Silahlar sustuğu gün diğer bütün sorunlar da aynı anda bitecek diye düşünüyorlar. Devletin PKK ile barışmasının, mağduriyet yaşayan tüm insanların barışması anlamına da geleceğini düşünüyorlar. Kayıpların üzerine bir bardak su içilip ertesi gün temiz bir sayfa açılabileceğini ve 30 yılın tüm lanetinin unutulabileceğini sanıyorlar.
Tedirginlerin ise endişeleri var. Barışma arzusu ve umutla dopdolu olmak ile geçmişteki hayal kırıklıklarının farkında olmak arasında gidip geliyorlar. Sürecin yan etkilerini dikkate almak ve bir matematik hesap oluşturmak peşindeler. Kazan-kazan formülü hayata geçirecek bir dinamik yaratmak gerekiyor. Ama bazı zorluklar var.
1- Öcalan ile tüm süreci götürme formülüne örgüt içinde direniş gelişmesi bekleniyor. Şimdiden itirazlar yükselmeye ve Öcalan'ın hapiste olması dolayısıyla özgür davranamadığı söylenmeye başlandı. Çatallaşan yapıda her bir merkez sürecin parçası olmak ve ayrı pazarlık yapmak istiyor. Öcalan ise hem barışma sürecini götürmek hem de 30 yıldır çatışan tabanı kontrol etmek zorunda. Bir yandan Türkiye'nin batısını ılımlaştıracak mesajları vermek, diğer yandan hâlâ eski davasını sahiplendiğini ispat etmek zorunda. Devlet de Öcalan'ı hem sahiplenmek hem de sahiplenmemek durumunda. Fazla sahipleniş Batı'da da, Doğu'da da olumsuz yansımalar yaratabilir. Nötr bir çerçevede, hatta bazen Öcalan'a karşı eleştirel duruş sürecin yıpranmasını engelleyebilir.
2- Devlet barışma sürecine girdiğinde halk da girecektir algısı yanlıştır. Bu yönde ciddi psikolojik girişimlerin başlatılması gerekir. Üstelik devlet aradan çekildiğinde halkların karşı karşıya gelmesi ihtimali vardır. Sivil toplumun barış sürecinin lokomotifliğini üstlenmesi, devletin arkadan ve düşük profilli yürümesi daha doğru olur.
3- Marjinal grupların hareketliliğine ve psikolojik operasyonlarına karşı halkı uyarmak ve barışma için psikolojik savaş moduna geçmek gerekir. Barış süreçlerini kilitleyen engeller genelde psikolojik kökenlidir. Coşkulu bir destek ya da kinle dolu bir köstek tavrı yerine akıl öncülüğünde yürütülecek bir çaba bizi sonuca götürecektir.
Ben bu sefer her şeye rağmen umutluyum.