2008 yılında ABD'de başlayan ve sonra da dünyaya yayılan krizde çok miktarda para basılmasına rağmen korkulan olmamıştı. Euro çökmemişti, dolar büyük değer kaybetmemişti, Çin parası yuan da doların yerine global rezerv para haline gelememişti. Doların değeri The Economist tarafından vurgulanan ve ABD FED tarafından hesaplanan dış ticaret ağırlıklı endeks ile incelendiğinde 2008 yılında Lehman çöktüğündeki değerinin sadece yüzde 2 kadar daha üstünde bir değere sahip. FED 2007 yılını baz olarak (100 olarak) alırsa, bugünkü dolar değer endeksi 102 civarında imiş.
Tabii para ve döviz ticareti yapanlar çoklukla çeşitli ülke paralarının getirilerini (faiz demek yani) karşılaştırarak para ve döviz cinsi tutma ve alma tercihi yaparlar. Ama global çapta faizler o kadar düşük ki gelişmiş ülkeler arasında getiri, karşılaştırmanın temeli olamıyor. Bu durumda da bazen ülkelerin tek tek risk unsurlarına ve çoklukla cari denge açıklarına bakılıyor.
Değişmesi için fazla neden yok
Gelişmiş ülkelerden ABD'nin cari denge açığı daralmış durumda, Japon cari denge fazlası da azaldı ve euronun cari denge açığı euro ülkeleri arasında var, ama dışarıya karşı net toplamda yok! Kur değişmesi için fazla bir neden yok.
Krizde ise genel bir trend olarak gelişen ülkelerin paraları değerlenmiş ve krizi daha sert yaşayan gelişmiş ülkelerin paraları değer kaybetmişti. Ancak bu trend 2013 yılında tersine döndü. FED politika gelişmesi açıklamalarından sonra gözler bu sefer gelişen ülkelerin paralarına ve ekonomik durumlarına bakmaya, Türkiye için de daha önce konuşulmayan cari denge açığı vurgulanmaya başlandı. Yani lira, peso, rand ve reais gibi birçok para birimi değer kaybetmeye başlayınca da gelişen ülkelerin tümünün yüksek getirileri unutuldu, ayrı ayrı sorunları vurgulanıyor ve doların değer kazanması gündeme geldi.
Tabii dolar eski değerinde değil. 2001 yılında euro ve 2002 yılında Yen karşısındaki yüksek değerlerinden uzak. Bu arada örneğin Avustralya parası veya Kanada parası gibi geçmişte değeri artmış paralar da dolara karşı değer kaybına uğradı. Bu da temel pazarları Çin'in yavaşlaması ve emtia talebinin azalmasından kaynaklanıyor.
Ancak vatandaş da bazı şeyleri sorgulamakta. Örneğin ABD uzun vadeli kamu kağıtlarının faizi kabaca yüzde 2 değerinden yüzde 3 değerine çıktı. Bir puan arttı. Batıda para ve döviz tacirlerine sorulduğu zaman bu kabaca 1 puanlık artış neden doların değerini yukarı itip gelişen ülkeleri fena halde hırpalasın dense ne derler?
Merkez'in açıklamalarıyla uyumlu
Bu soruya The Economist'in incelemesine göre para ve döviz ticareti yapanların verdiği cevap nominal getiri farkı (yani 2 ile 3 arasındaki 1 puan fark) değil, faizdeki artışın yüzde oranı olan yüzde 50 önemlidir (3 bölü 2 eksi 1) derlermiş .
Bu gözle bakılırsa da bizim Merkez Bankası'nın 7.75 civarına yükselmiş temel piyasa finansman faizini (TCMB buna marjinal faiz diyor ) 8 olarak yuvarlarsak, yeni ortamda yüzde 12 civarına yani geçmişin yüzde 50 üstüne çıkması gerekti ve çıktı deniyor. Merkez'in faizi neden yüzde 12 düzeyine zıpladı sorusunun cevabı bu. TCMB'nin tüm faiz koridorunu yukarı itmesi de daha evvelki açıklamalarıyla uyumlu, çünkü koridor politikasının ilkesi risk artışı ortamında koridoru yukarı itip, piyasaya fon verdiği marjinal faizi de en yukarıya yapıştırmak olarak anlatılıyordu.
Ama şu soru da önemli. Eğer Türk parasının değer kaybı bazılarının vurguladığı gibi, faizden çok iç siyasi gerilime bağlı ise, o zaman TL'nin değer kaybı ancak siyasi gerilim azalınca gerçekleşir diye düşünmek doğru değil mi? Tabii ki temel risk unsurumuz olan bugünkü yüksek cari denge düzeyini de iyice azaltmamız gerektiğini de unutmamamız gerekiyor!